Dil Seçiniz
İletişim Bilgileri

Dr. Nevvaf TEKRURİ/ Filistin

  • Anasayfa
  • Dr. Nevvaf TEKRURİ/ Filistin
Dr. Nevvaf TEKRURİ/ Filistin

Dr. Nevvaf TEKRURİ/ Filistin

 

Dr. Nevvaf TEKRURİ*/ Filistin

 

Allah Teala, kıymetli Dr. İmâduddîn Halil'den razı olsun. Gerçekten çok önemli noktalara değindi.

Doktor, "Çabanın bir noktada yoğunlaşması ve bunun tarihsel süreç üzerindeki kesin etkisi" yasasına odaklandı, ancak konuşmasını siyasi vecihle sınırladı. Kuşkusuz siyasi yön önemlidir. Ancak eğitim, fikirsel değişim ve kültürel aydınlanma daha az önemli değildir. Aksine, belki de fetihlere yol açan siyasi ve askeri değişime ulaşmanın temel noktası ve yolu bu tür çabalardan geçmektedir.

Kudüs'ün özgürleşmesi ile fikri diriliş İmâdüddîn Zengî döneminde başlamış ve Hicri 17 Şevval 511'de yönetime geçen oğlu Nureddîn Zengî ile devam etmiştir. "Müslümanlar birbirlerini öldürmek zorunda değildir. Ben onlara kafirlerle cihat etme imkânı vereceğim" sözü şehit Nureddîn Zengî'den aktarılan meşhur bir sözüdür. Elbette bu söz öylesine hamasi bir şekilde söylenmiş bir söz değildi. Bunun gerçekleşmesi için fikri ve taktiksel ön adımlarını hazırlamıştı. Bu adımlar çerçevesinde el-Adiliye, en-Nuriye ve Dar'ül Hadis dahil birçok medrese inşa etti. Hatta Nureddîn Zengî, hadis alanında medrese yapan ilk kişi sayılır. Bu ilim merkezleri ile beraber Musul'daki en-Nuri Camisini yaptıran da odur. Ayrıca yollarda hanlar yaptırmıştır.

Kişilik olarak alçakgönüllü, ağırbaşlı ve onurlu birisi olan Zengî, alimlere çokça değer vermiştir. Aslında kendisi de Hanefi mezhebinde bir fakihti. Her hafta dört gün fıkıh alimleri ile bir araya gelir, nöbetçileri uzaklaştırır ve bazı meseleler hakkında onlara sorular sorardı. Ebu Şame'nin "Revdeteyn Fi Ahbarü'd-Devleteyn" eserin­ de şöyle denilmektedir; "Nureddîn ve Selâhaddîn, kale inşa ettikleri kadar cami ve medreseler de yaptırdılar." Nureddîn Zengî'nin H. 564'te, yani daha sonraları "Selâhaddîn Minberi" olarak anılan Aksâ Minberini Aksâ'nın kurtuluşundan on dokuz yıl önce yaptırmak için attığı adım ancak bu bağlamda anlaşılabilir. İnsanlar Mescid-i Aksâ için yapılan minbere şaşırıyordu. Çünkü hem Kudüs işgal altındaydı hem de İslam topraklarında Haçlıların 14 ordusu vardı. Çoğu kişi bu minberin yapılmasına alay ederek şöyle diyorlardı: 'Kudüs, tüm bu ordulara rağmen nasıl fethedilebilir ki?'

Nureddîn, böylelerine şöyle cevap veriyordu: "Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz." (Hud 11/38)

Tarihçi İbnü'l-Esir şöyle diyor: "Nureddîn Mahmud Zengî, Halep'te zanaatkarlara, sanat değeri yüksek bir minber yapmalarını emretti. Bunu Beytü'l Makdis'e koymak için yaptı. Marangozlar bunu, İslam Dünyasında daha önce benzeri yapılmamış bir şekilde birkaç yıl içerisinde yaptılar.

Nureddîn'in, minberi yapması ve 19 sene boyunca onu Mescid-i Aksâ'ya Selâhaddîn Eyyûbi'nin elleri ile götürülmesi için bekletmesi bizlere şu mesajı veriyor; düşmanın fazla olan gücüne ve yaşanan pek çok hayal kırıklığına rağmen zafere kesinlikle inanmak gerekir. Bu minber sadece bir şaheser değil aynı zamanda düşmanların çoğalması karşısında kendilerini kaybedenler için önemli bir mesajdır da. Nureddîn'in tarihin akışını değiştiren ve Selâhaddîn Eyyûbî'nin de devam ettirdiği bir diğer başarısı da mezhebe dayalı savaş, kavga ve çekişmeleri ortadan kaldırmasıdır. Zira o dönemde en basit fıkhi bir mesele için Müslümanlar birbirleriyle savaşıyordu. Emevî Camisinde her bir mezhep için ayrı ayrı kurulan dört adet mihrap bize bu parçalanmayı çok güzel bir şekilde anlatıyor. Ki o mihraplar bugün hala duruyor...

Selâhaddîn Eyyûbî, özellikle Ehl-i Sünnet mezhepleri arasında kardeşliği tesis ederek fıkhi konularda düşmanlığı önlemiş oldu. Sanırım siyasi ve fıkhi birlik ve vahdetin sağlanmasına en çok katkı sunan gelişme- Dr. İmâduddîn Halil'in de buyurduğu üzere- Fatımî devletinin ortadan kaldırılması olmuştur. Netice itibari ile bu vahdet Kudüs'ün özgürleşmesine vesile olmuştur. Elbette ki Fatımî Devleti Selâhaddîn Eyyûbî'nin eliyle yıkılmıştı ancak Selâhaddîn bunu düşmanca ve mezhebi intikam duygusu ile yapmamıştır.

İbn Şeddâd, Nureddîn Zengî'nin Şam'dan Selâhaddîn'e, Abbasi halifelerine minberlerden dua etmesini isteyince- ki bu bir biat manasına gelecekti- Selâhaddîn, fitneye neden olmasın diye bu talebin uygulanmamasını istemiştir. Ebu Şâme bunu açıklarken şu paragrafa yer vermiştir: “Selâhaddîn, Mısırlıların Aleviliğe meyletmeleri sebebiyle bunu kabul etmeyecekleri ihtimaline binaen, Nureddîn'in bu talebini kabul edemeyeceğini ve mazur görülmesini istemiştir.”

Selâhaddîn Eyyûbî, Müslümanları birlik yaparken ince ve dikkatli davranmıştır. Zamanla insanların kültürel ve toplumsal olarak farklılaşmaya meyyal olduklarını hesaplayarak hareket etmiştir. Nureddîn Zengî, Selâhaddîn'e emri yerine getirmesi için ısrar edince Selâhaddîn, Fatımî Halifesinin hastalanmasını beklemiş ve artık namazlara gelemeyen halifenin yokluğundan yararlanıp emri yerine getirmeye başlamıştır. Aldığı emri halifenin güçlü kuvvetli olduğu esnada yerine getirse belki de Mısır'da Müslümanlar arasında savaş kapısı aralanmış olacaktı.

Halife Adûd, ölünce Selâhaddîn acele ettiğini düşünmüş ve acele ettiği için pişman olmuştur. Ebu Şâme, Selâhaddîn'in, şayet bu hastalığından ötürü öleceğini bilseydim acele etmezdim, ölmesini beklerdim, dediğini nakleder.

Çabanın bir noktada toplanması, tarihin inşasında, siyasi ve askeri düzeylerde değişim sağlamada temel bir başlıktır. Bununla birlikte, tüm bunların öncülü olarak, zaferin ve kurtuluşun kazanılmasını sağlayan fikri değişim noktasında çabaları yoğunlaştırmak gerekmektedir. Bu nedenle, bugün şunlara çok ihtiyacımız var: Birincisi: çaba ve gayretler; ilmi ve fikri ilerlemeye, inançlarından hareketle çevre ve gerçekliklerin farkında olan bilinçli nesillerin inşa edilmesine yoğunlaşmalıdır.

İkincisi: yenilenme kisvesi altında yıkımdan kaçınılmalıdır. Bunun yerine yenilik ruhuna dayanan düşünce kuruluşları ve eğitim kurumları inşa etme noktasında çabalar yoğunlaşmalıdır.

Üçüncüsü: ırkçılık, mezhepçilik, partizanlık ve bölgesel önyargıları yıkma çabalarına odaklanılmalı.

Dördüncüsü: mezhep nefretine dayanan fikirlerin değişi­ mine odaklanılmalıdır. Öyle ki Selahaddin, gücü elinde bulundurmasına rağmen böyle bir intikam tutkusuna kapılmamış, başka mezhepten nefret fikrine yol vermemiştir.

 

 

*Bu Yazı, Dr. Nevvaf TEKRURİ’nin  3 Ekim 2020 tarihli 2. Selâhaddîn-î Eyyûbî Sempozyumunda yaptığı konuşmadır.