Dr. Hafız Ahmed El-Kermi/ Filistin
Dr. Hafız Ahmed El-Kermi*
Selâhaddîn Eyyûbî Döneminde Âlimlerin Rolü
Selâhaddîn Eyyûbî dönemindeki alimler gayet önemli, açık ve net bir rol üstlenmişlerdir. O dönemdeki İslam Ulemasının rolü sadece halkı bilinçlendirme ve Haçlı hamlelerine karşı onları kenetleme, cihada teşvik, cehaletle mücadele, Haçlılara karşı Beytülmakdis ve Şam'ı korumak ile sınırlı olmamıştır. Bilakis cihat sahasında aktif ve en önde bir rol üstlenmişlerdir. Özellikle Beytülmakdis'in özgürleştirilmesi için başlatılan cihada en ön saflarda iştirak etmiş, Frenk akınlarına karşı halk direnişine bizzat katılmışlardır. Dinle savaşan Haçlı askerlerin karşısında durdular ve Tapınak Şövalyelerinin yalanlarını ve dini tahrif iddialarını çürüttüler.
Selâhaddîn Eyyûbî'nin Ordusundaki Âlimler
Selâhaddîn Eyyûbî'nin ordusu binlerce askerin yanında âlimlerle doluydu. Selâhaddîn Eyyûbî bu âlimlerden, askerlere ilim öğretmesini, özellikle hadis ilmini, senetlerini ve hükümlerini öğretmesini talep etmişti. Bu ordudaki alimlerin en meşhurlarından Şeyh Ali bin İbrahim bin Neca el-Ensari el-Hanbeli'ydi. İmam Zuheyri'den rivayet edilir ki; İmam Ebu Şâme Şeyh Ali bin İbrahim, Selâhaddîn tarafından çok değer verilirdi. Aynı şekilde Selâhaddîn Eyyûbî'nin danışmanı olan fakih ve mücahit Şeyh İsa bin Muhammed el-Hakkâri de çok değer verilen bir âlimdi ve Selâhaddîn onun görüşlerine güvenirdi.
Başka bir âlim, Şeyh Ebu Ömer Muhammed Bin Ahmed Bin Kûdame El Makdisi’nin katılmadığı savaş yoktu. Hicri 617 yılında vefat eden Şeyh Abdullah bin Osman el Yûnînî Şam diyarının aslanı olarak nam salmıştı. Yöneticiler dahil, her fırsat bulduğunda iyiliği emrederdi.
Selâhaddîn Eyyûbî ile beraber olan meşhur ulêmadan bazıları da şunlardı: Hafız Abdulğani el Makdisi, âlim ve rabbani bir müçtehit olan ve el Muğni kitabının yazarı İbni Kûdame El Makdisi. Kûdame ailesi Selâhaddîn Eyyûbî ile hareket ederek onunla beraber aynı safta cihad ediyorlardı. İçlerinden çokça âlimin olması ve cihada verdikleri önem nedeniyle Selâhaddîn Eyyûbî onlara değer verir, hediyeler ve ikramlarda bulunurdu.
Âlimlerin Askeri Cihada İştirakleri
Kaynaklarımızın aktardığına göre o dönemin âlimleri Ramle ya da diğer adıyla Tel Es'safiye savaşına yoğun bir katılım göstermişlerdi. Bazıları bu savaşa Ramle Kırılması adını da vermişlerdir. Bu savaş Selâhaddîn Eyyûbî'nin hicri 573 yılında Haçlılara karşı Şam topraklarında başlattığı ilk savaştı. Savaş Selâhaddîn ve ordusu için çok sert bir yenilgiyle sonuçlanmıştı.
Ebu Şâme el Makdisi, o güne dair şöyle bir bilgi aktarır: ''Allah'ın takdiriyle yaşanmış bir kırılmaydı. Bu savaşın neticesinde fıkıh âlimi İsa, Haçlıların eline esir düşmüştü." Bu olay bile âlimlerin ne denli savaş sahasında aktif bir rol aldıklarının bir göstergesidir.[1] Fakih İsa, Hicri 575 Miladi 1179 yılında Haçlıların elinde 2 yıldan fazla esir kaldı. Ta ki Selâhaddîn Eyyûbî 60 bin dinar ve bazı Haçlı esirlerini fidye olarak verip Fakih İsa'yı Haçlıların elinden kurtarana dek.[2]
Fakih İsa, için fidye verilip serbest bırakılması Selâhaddîn Eyyûbî'nin âlimlere verdiği önemi gösteriyor. Âlimlerin savaşa katılmaları dönemin Müslümanlarının da savaşa katılma arzularını ve önemini gösteriyor. Ayrıca ordudaki bu büyük âlimin değeri (Allah kendisine merhamet etsin) büyük komutan Selâhaddîn Eyyûbî'nin gözünde çok önemli olduğunu gösterir.
Selâhaddîn Eyyûbî'nin ordusu Beytülmakdis sınırlarına dayandığı zaman da âlimler bu savaşa iştirak etmişlerdi. İbn-i Kesir bunu şu sözleriyle destekler: "Selâhaddîn Eyyûbî, Kudüs'ü fethetmeye yöneldiğinde âlimler ve salih insanlar onun ordusuna katılmak için harekete geçtiler.”[3] Kaynaklarda geçtiği üzere çağın büyük âlimlerinden olan Kadı İbn Asrun ve büyük bir âlim topluluğu Hicri 585 yılında Hıttîn Savaşına katılmışlardır. İbn Asrun, savaş sonrası, içerisinde prens ve kralların olduğu Haçlı esirleri kafilesinin kumandanı olarak Dımaşk'a gitmişti. Beraberindeki esirlerle Dımaşk'a girdiği esnada ganimet olarak Selâhaddîn Eyyûbî'nin ele geçirdiği ve üzerinde İsa aleyhi selamın siluetinin olduğu Salbut Haçını taşıyordu.[4]
Akkâ sınırındaki savaşta çok sayıda fakih şehit oldu. Bunlardan ikisi Şair Zahit Şeyh Cemaleddin Ebu Ali el-Hasan bin Abdullah ve İsmail el-Sufi el-Ermevi el-Mekbesi'dir. İbn Şeddâd (Allah kendisine merhamet etsin) şöyle der: "Kendisi ve büyük sayıda fakih cihada katılmışlar ve orduda şehit olan kişilerin cenaze namazını kendisi ve fakihlerden bir grup kılmıştır.[5]
Şehirlerin Korunaklı Hale Getirilmesinde Âlimlerin Rolü
Halk direnişinde âlimlerin etki alanları Şam topraklarındaki şehirlerin korunaklı hale getirilmesi gibi hususlara kadar uzanıyordu. Şehir, kale ve surlarının sağlamlaştırılması ve şehir etrafında hendek kazılması gibi işlerde bizzat Sultan'ın kendisi çalışmıştır.
Şam kaynaklarında geçen şu olay bize delildir; “Selâhaddîn Eyyûbî Hicri 587 yılında surlar yapıp, hendekler kazıp, Kudüs'ü koruma yoluna girerken Selâhaddîn Eyyûbî ile beraber şehzadeler, komutanlar, âlimler, kadılar, sûfiler, evliyalar, askerler ve avam insanlar şehri korumada çalışmışlar. Yıllarca çalışılıp bitirilecek işleri böylece çok kısa zamanda bitirmişlerdir.”[6] Bu da fetihten sonra olmuştur ki Selâhaddîn Eyyûbî, Beytülmakdis'i daha iyi korumak, bir daha Haçlı ihtilaline uğramasın diye böyle bir yola başvurmuştu. Bu da Selâhaddîn Eyyûbî'nin askeri ve siyasi bakımdan ne kadar ileri görüşlü olduğunu gösteriyor. Bu fetihle yetinmeyip ileride olacak savaşlar için şehri korumaya almıştır.
Bu Çağın En Önde Görülür Âlimleri
Bu dönemin en önde görülür âlimi Hicri 596 yılında vefat eden Kadı Fazıl idi. Adı, Ebu Ali Ebu Ali Abdürrahim bin Ali bin Hasan el-Lehmi eş-Şami el-Âskâlani'ydi. Aslen Bisan’lıdır. Selâhaddîn Eyyûbî'nin Veziri Kadı Fazıl olarak bilinir. Dini ihya eden ve koruyan lakaplarıyla anılmıştır. Hicri 529 Miladi 1135 yılında Filistin'in Âskâlan kentinde dünyaya gelmiş, 596 yılına veda etmiştir. İnşa divanının başkanıydı. Yazı yazmada harika bir kaleme sahipti. Selâhaddîn Eyyûbî, çok ince siyasi ve savaş meselelerini kendisiyle istişare ederdi.
Önde gelen bir diğer âlim ise Hicri 597 yılında vefat eden İmadül-İsfehani'dir. Edebiyat ve tarih alanında tanınmış kitapların yazarıydı ve Selâhaddîn Eyyûbî'nin devletinde çok önemli bir role sahipti.[7]
Kadı Fazıl, Eyyûbî devletinin ikinci adamı idi. Selâhaddîn, devlet işlerinde, asker donanımında ve çocuklarının eğitiminde ona güveniyordu. Kadı Fazıl'ın hayatı sadece devlet idaresi, siyaseti ve düzeninden ibaret değildi. Edebiyat alanında da eser ve şiirler kaleme almıştır. Ondan kalan yazılar, resmi kitabeler ve risaleler hala yeni nesillerin kıvanç duyarak okuduğu eserlerdir. Tarihçiler bir kısmı Edebiyat alanında diğer bir kısmıysa tarih alanında olan eserlerini günümüze nakletmişlerdir.[8]
Kadı Fazıl, Selâhaddîn Eyyûbî'ye çok yakın bir konumdaydı. Bu konu hakkında İbn-i Kesir, Kadı Fazıl hakkında aynen şu ifadeleri kullanmıştır: " Kadı Fazıl, Selâhaddîn Eyyûbî'ye ailesinden ve evlatlarından daha azizdi." Selâhaddîn Eyyûbî arkadaşlarına Kadı Fazıl için ifade ettiği şu kelimeler aslında her şeyi açıklıyor: "Sanmayın ki ben beldeleri kılıçla fethettim, bilakis ben onları Kadı Fazıl'ın kalemiyle fethettim." Pek çok tarihçi Kadı Fazıl ile Selâhaddîn Eyyûbî arasındaki güçlü bağı destekler nitelikte bilgiler aktarmışlardır. Bu güçlü bağın nedeni, Selâhaddîn Eyyûbî'nin devlet işlerini yürütürken onun tavsiyelerine son derece itimat etmesiydi. İbn-i Hallikân şöyle der: "Selâhaddîn Eyyûbî onunla tam anlamıyla devletini kurumsallaştırmıştır." Selâhaddîn Eyyûbî'nin onun hakkında ifade ettikleriyle o dönemde takındığı role baktığımızda onun sadece bir fıkıh alimi değil bilakis tam anlamıyla siyaset ve strateji dehası olduğunu görürüz.
Selâhaddîn Eyyûbî'nin Kadı Fazıl hakkında söyledikleri ile o dönemde bölgedeki ve dünyadaki durumun siyasi konumuna ilişkin stratejik vizyonu ve analizi aracılığıyla onun yanında oynadığı rol arasında bir bağlantı olduğuna şüphe yoktur. Öyleyse o sadece bir âlim değil, aynı zamanda bir stratejik analistti.
1- O, Selâhaddîn Eyyûbî ve Nureddîn Zengî'nin öncesi dönemde İslam ümmetinin düştüğü içler acısı durumu idrak ediyordu. O dönemde İslam beldeleri küçük emirlikler ve devletçiklere bölünmüştü.
Bu devletler arasında sürekli devam eden savaşlar ve çekişmeler vardı. Hepsi kendi çıkarları için birbirini öldürüyordu. Hatta bazıları kendi maslahatları için kardeş Müslüman devlete karşı Fransızlarla iş birliğine gidiyordu. Kadı Fazıl bunu görüyor ve Selâhaddîn Eyyûbî'ye ümmetin tek cephe olması gerektiğini ve ümmetin ordularının küçük devletçikler halinde kalmaktansa Haçlılara karşı birleşmesi gerektiğini söylüyordu.
Kadı Fazıl, Selâhaddîn Eyyûbî'ye kendi içerisinde ayrılığa düşmüş "Mısır ve Şam" 9 ile "Halep, Musul, Humus ve Hama" gibi bazı önemli şehirlerin ve bölünmüş beyliklerin birleşmesinin zorunluluğuna işaret etti ve bu durum önceliklerden kılındı. Ta ki düşmanlara karşı tek bir cephe olunsun, ordunun hem maddi hem de manevi dayanağının bir garantisi ve düşmanlarına karşı savaşırken arkası güvende olsun, hain yöneticilerin Haçlılarla olası ittifakının yolu kapatılsın. Böylece bu kutlu proje -birlik- tamamlandı, Selâhaddîn Eyyûbî döneminde Haçlılara ve diğer saldırgan düşmanlarına karşı tek bir cephe oluşturuldu.
Düşmanın cephedeki tabiatını, Haçlıların Şam topraklarındaki emirliklerinin arasındaki çekişmeleri ve Avrupa'daki asıllarıyla olan derin bağlarını anlıyor ve biliyordu. Haçlıların savaştaki inançlarını ne üzere kurulu olduğunu iyi biliyordu.
Örneğin İsa aleyhi selamı temsil eden büyük çarmıhın onlar için ne anlam ifade ettiğini ve savaşın zaferinin onun ele geçirilip geçirilmemesiyle bağlantılı olduğunu biliyordu. Bu çarmıhın ele geçirilmesinin zorunlu olduğunu düşünüyordu. Tapınak şövalyelerinin inancının hangi temeller üzere kurulu olduğunu çözmüştü. Dini anlamda donanımlı ve inançlarına bağlı bu şövalyelerin diğer nizami Haçlı ordusu için manevi anlamda bir güç kaynağı olduklarını ve onlara dayandıklarını anlamıştı.
Bu şövalyeler her Arap ve Müslüman olana karşı düşmanlık da gözü karaydı. Kadı Fazıl, bu Haçlı örgütlerinin devre dışı bırakılmasının düşmanın beline darbe vuracak nitelikte bir hamle olduğunu Selâhaddîn Eyyûbî'ye söylemişti. Kadı Fazıl bu örgütlere karşı yapılan savaşlarda esir düşen şövalyelerin kesinlikle esir takası gibi yollarla düşmana geri iade edilmemesi gerektiğini düşünüyordu. Bu tutum düşmanı manevi anlamda çökertecekti. Zira nizamı ordular manevi gücünü bu şövalyelerden alıyordu. Kadı Fazıl Haçlılar için siyasi ve stratejik anlamda ağırlığı olan bölgeler üzerinde duruyordu. Haçlıların itikadı anlamda onları savaşmaya teşvik eden inançlarına, düşüncelerine ve hedeflerine eğiliyordu
Çoğu Haçlı neferi Kudüs'ün Müslümanların elinde esir olmasının kötü bir şey olduğunu ve asla onların eline geçmemesi gerektiği inancındaydı. Bu inançtan güç ve kuvvet alıyorlardı. Hatta birçoğu Haçlı seferlerine Doğu bölgesinde refah ve tatlı bir hayat hayalleriyle katılmıştı. Kadı Fazıl Fransızların silahlarını, savunma stillerini ve değişik planlarını en ince ayrıntısına kadar biliyordu. Direk veyahut dolaylı ondan onlar için bir ağırlığı olan merkezlerini de biliyordu.
2- Kadı Fazıl ortak bir görüş ve kamuoyunun oluşması için büyük çaba sarf ediyordu. Özellikle Mısır 'da kamuoyu oluşturmak için çalışıyordu. Çünkü Mısır'ın Selâhaddîn'e cephe gerisinden iktisadi, beşerî ve siyasi anlamda bir ağırlığı ve desteği olmalıydı.
Bu alanda pek çok çalışmalar yürüttü ve bunlardan bazıları şunlardı:
Selâhaddîn Eyyûbî'nin kalkınma ve özgürlük hareketi projesinin geniş bir kitleye yayılması ve yükselişe geçmesi için; El İsfahani, İbni Sena El Melik, İbni Sebate, İbni Memati ve İbni Şeddad gibi şairler, tarihçiler ve yazarları aktif çalışma sahasına aldı.
- İnsanların beline ağır yük olan vergileri kaldırdı.
- Toplum içerisindeki fakir ve yetimlerin haklarının gözetilmesi için çalışmalar yürüttü.
- Mısırı ve onurunu savunarak Mısır halkının ümmet için verdiği desteği her seferde dillendirdi.
- Ümmetin saflarının birleşmesi ve kalkınması için hep kalp kazanmaya çalıştı.
Kadı Fazıl zor zamanlarda, yenilginin yaşandığı dönemlerde askerlerin psikolojik anlamda güçlü tutulması görevini bizzat kendisi yapardı. Onlara yenilginin önemsiz bir şey olduğunu kavratırdı. Selahaddin'e ve ordusuna manevi destek verirdi. Kadı Fazıl bu maneviyat çalışmasını ordu yenilgiler den veyahut sıkıntılı süreçlerden olumsuz etkilenmesin ve bunun neticesinde dağılma ve kopmalar yaşanmasın diye yapıyordu. Zira henüz Şii Batıni fırkasının hezeyanlarının etkisi tam anlamıyla Mısırlıların üzerinden kalkmış değildi.
Kadı Fazıl bir zafer esnasında da bu zaferi hemen düşmana ya da onun artıklarına korku ve dehşet salınması için ve bu fırsatı değerlendirmek için çaba sarf ederdi. Bundan dolayı derler ki Selâhaddîn Eyyûbî, Âkkâ etrafına düzenlenen operasyonlarda her zaman Kadı Fazıl'ı da orada bulundururdu. Çünkü o bu tür yerlerde Kadı Fazıl'ın yerini dolduracak kişinin olmadığını iyi biliyordu. Selâhaddîn, hedefinde başarılı oldu. Çünkü o -diğer şeylerin yanı sıra- devlet işlerinin çoğunu yönetirken Kadı Fazıl'a güvenmişti.
Özellikle içişlerinde ve diplomatik ilişkilerde onunla istişare ediyor ve ona göre hareket ediyordu. Kadı Fazıl'ın zekâsı, ilmi ve kültürü Selâhaddîn Eyyûbî'ye zihnini fazla yormadan birçok şeyi kolaylaştırıyor ve hazır hale getiriyordu. Kadı Fazıl'ın parlak fikirleri özellikle içerde birliği ve dışarda düşmana karşı savaş projelerinde kendini gösteriyordu. Atılan her adım ve yapılan her şey Kadı Fazıl ile Selâhaddîn Eyyûbî tarafından en ince ayrıntısına kadar işlenmiş şeylerdir. Hiçbiri rastgele ve gelişi güzel değildi. Sadece Kadı Fazıl'a verilen bu yetki ve makamları o da asla kötüye kullanmadı. Asla bu yetkileri mal mülk elde etmek için kullanmadı. Bu yetkileri sadece Selâhaddîn Eyyûbî'nin devleti için kullandı.
Selâhaddîn Eyyûbî’nin azameti sadece kendini işgalci düşmanlara karşı askeri zaferler kazanmada ya da Beytülmakdis'i özgürleştirmede göstermiyor. Onun devlet işlerini yürütmede istişare edilecek insanları seçerken ehliyet ve liyakat sahibi insanları seçme yeteneği başlı başına büyük yüceliktir. Bu istişare kurulunun başında alimler onların başında da Kadı Fazıl geliyordu. Bu tür zaferler ve başarılar asker çokluğuyla elde edilecek şeyler değildir. Bilakis görüşü açık ve net kişiler ehli rey insanlarca olur. Hedefine varana kadar zafiyeti kendine haram bilenler tarafından olur.
İşte içerisinde âlimlerin, siyasilerin, askerlerin ve her alandan ihlaslı alimlerin oluşturduğu bu bütün bugün de Filistin'i işgalci Siyonistlerden özgürleştirecektir inşallah. Davamızın sonu Allah'a hamd etmektir. Âmin.
*Bu yazı Yurtdışındaki Filistinli Alimler Heyeti Medya Sorumlusu Dr.Hafız Ahmed El-Kermi’nin 3 Ekim 2020 tarihli 2. Selâhaddîn-î EyyûbîSempozyumunda yaptığı konuşmadır.
[1] Cüz:10 Sayfa: 86
[2] Cüz: 3 Sayfa: 28. Cüz:2 Sayfa: 162
[3] - İbn-i Kesir, Cüz: 12 Sayfa:322
[4] - Cüz:3 Sayfa: 299, İbn-i Kesir, Cüz:12 Sayfa:322
[5] - İbn-i Şeddâd, Sayfa:91, Riyad Şahin ve Abdulhamid Karrani'nin Gazze 'de bulunan İslamiyye Üni versitesi'de hazırladıkları araştırma ödevinde eserine bakınız.
[7] - Cüz:21 Sayfa:338
[8] - Ez-Zehebi, Cüz:21 Sayfa:338