Dr. Eşref Devvabe /Mısır
Dr. Eşref Devvabe */Mısır
Selâhaddîn-i Eyyûbî Döneminde Ekonomik Reformlar
Nûreddin Zengî Dönemindeki Reformların Esasları
İmâdüddin Zengî'nin devleti, oğlu Nûreddin Zengî'nin beslendiği, geliştirdiği, kendisinde İslami yapıyı ortaya çıkardığı çekirdeğin ta kendisidir. Selâhaddîn'in reformunu ve hükümetini beslediği kaynak da bu devlettir.
Nûreddîn Zengî'nin reform politikasının temelleri şu beş esasa dayanmaktadır;
1-Halk arasında ve devletin bütün kademelerinde saf İslami eğitimi hâkim kılmak, yanlış/doğru yoldan sapmış fikirlerden kurtulmak.
2-Güvenliği, adaleti ve sosyal dayanışmayı sağlamlaştırmak.
3-Gözlemler sonucunda ekonomik yaşamın, kamu hizmetlerinin ve finansmanların kalkındırılması.
4-Askeri güç oluşturma ve askeri sanayiye yatırım yapma.
5-Şam topraklarında meydana gelmiş olan devletçiklere hâkim olmak; Mısır, Şam ve Arap Yarımadasında vahdeti sağlamak.
Fatımiler Dönemindeki Ekonomik Yolsuzluk ve Adaletsizlikler
Padişahların şatafatı/lüksü ve çekişmeler: Hep şehvetlerinin peşinde koştular sonunda ölüp gittiler. Halklarını sefalet içerisinde bırakırken, arkalarında kendilerine ait sayılamayacak derecede servet bıraktılar. İbn-i Hâllikân, Fatımî veziri Bedr el-Cemali'nin hicri 515'te vefatından sonra arkasında bıraktığı koca servetinden bahsederken bunu o dönemdeki şatafatlı sultanların servetine örnek olarak zikretmiştir.
Mısır'ın o dönemdeki durumu, iç darbeler, Memlukler, Türkler, Sudanlılar ve Mağribliler arasındaki çekişmeler, kıtlıklar ve salgın hastalıkların yanı sıra sultan ve vezirlerin suikastlarla öldürülmesinden ibaretti. Fatımi halifesi etkisiz ve hiçbir şeyi temsil etmiyordu. Hüküm, muzaffer vezirlerin ve valilerin elindeydi.
Haksız/Adaletsiz Vergiler: Halktan çok sayıda farklı vergiler alınıyordu. Halk adına toplanan bu vergilerden ise sadece yöneticiler ve etraflarındaki dalkavuklar nemalanıyorlardı. Vergiler öyle bir seviye ulaşmıştı ki neredeyse malın değerinin %45'i vergi olarak alınıyordu. Tabi bu da ticari hareketleri ve tüccarların çalışma konusundaki isteklerini olumsuz etkilemiştir. Hacılar da bu durumdan kendilerini koruyamamış, fahiş vergiler vermek zorunda kalmışlardı. Bu yüzden Mısır'dan geçmek zorunda kalan Mağribli hacıların, vergi ödemekten veya hapse girmekten başka seçenekleri yoktu. Kamu Harcamalarını İhmal Etmek: Sulamayı, tarımı ve yolları ihmal etmişlerdir.
Fahiş Fiyat Artışı: Tüccarlar, malların fiyatlarını istedikleri gibi yükseltebiliyorlardı. Bu durumun en bariz örneği Hicri 428'deki krizdir. İbn-i Tağri, o dönem için şunları zikreder: “Kahire'deki bir adam dokuz yüz dinara satın aldığı evini yirmi ratl (2564 gram değerindeki ağırlık birimi) una sattı.” Bir yumurta bir dinardan satılıyordu. Bir erdeb (Mısır'da 198 litre hacim birimi) buğday, yüz dinara satılmaya başlandı. Bundan dolayı pazardaki buğday kıtlığı yaşandı ve halk açlıktan ölmemek için bütün hayvanlarını kesmeye başladılar. Kesecek hayvanları kalmayan insanlar da birbirlerine saldırdılar. Açlık ve saldırılardan ötürü o dönemde birçok insan öldü.
Selahaddin-i Eyyubi Dönemindeki Reformların Esasları
- Maliye Politikası
Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin mali politikası; bütün gelirlerin devletin gereksinimlerinin karşılanmasına, sürekli devam eden cihada, sosyal ve ekonomik istikrarın sağlanması için harcanması üzerine planlanmıştı.
Nûreddîn Zengî, vefat ettikten sonra yerine 11 yaşındaki oğlu el-Meliku's-Salih İsmail geldi. İsmail'in yaşı küçük olduğundan dolayı Şemseddin İbnu'l Mukaddem, malını ve devletini onun adına idare etmek için İsmail'in vesayetini üstlendi. Böylece Zengî, emirleri Şam'da birbirleriyle rekabet etmeye ve birbirlerini zayıflatmaya başladılar. Hatta bu (İsmail'in vasisi/İbnu'l Mukaddem) Kudüs krallığına giderek onunla uzlaştı. Bu durum Şamlıları, Selâhaddîn'e mektup göndererek kendilerini kurtarmasını talep etmelerine sevk etti.
Selâhaddîn-i Eyyûbî hicri 570-Miladi 1174 yılında, Şam'a ulaştığında kaleye girerek kaledeki bütün mal, para ve kıymetli eşyaları topladı. Ardından bunları sosyal adaleti sağlamak adına hak sahiplerine ve fakirlere dağıttı. Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin mali politikası, otoritenin, mal ve servetin biriktirilmesi sonucunda bolluk ve şatafatın oluşmasına meydan vermemek üzere planlanmıştı.
Bu mal hiçbir şekilde haksız kazanca dönüştürülemez. Mal ümmetin malıdır, faydası ümmete dönük olmak zorundadır ve yöneticilerin bunu almaya hakları yoktur.
Selâhaddîn-i Eyyûbî ve Vergiler
Selâhaddîn-i Eyyûbî, fethettiği bütün şehirlerdeki/beldelerdeki haksız vergileri kaldırdı. Kaynak temini için ise, şer'i gelirlere ve bunların çeşitlendirilmesine yöneldi. Selâhaddîn, -Fatımilerin daha önce kaldırmış olduğu- zekât farizasını yeniden yürürlüğe koymakla birlikte Ehl-i Sünnet mezhebine dönüldüğünü ilan etti. Zekâtı, alım-satım vergisine (tüketim vergisi) ve diğer yasadışı vergilere alternatif yaptı. Zekâtın toplanıp dağıtılması için özel bir divan kurdu.
Selâhaddîn'in kaldırdığı bir vergi de Hacılardan alınan vergiydi, bu vergi iki çeşittir;
1-Mısır'dan Kutsal Topraklara Giden Hacılardan Alınan Vergi:
Mağrip'ten kutsal topraklara gitmek için Mısır'dan geçen hacılardan vergi alınırdı. Selâhaddîn-i Eyyûbî bu vergiyi kaldırmakla beraber bu hacılara Mısır'da kaldıkları süre boyunca kalabilecekleri güvenli yerler ve her öğünde yemek yeme imkânı sağladı.
2-Mekke Emirinin Vergisi:
Bu vergi daha kutsal topraklara girilmeden Cidde'de alınıyordu. Selâhaddîn-i Eyyûbî geldiğinde daha önce alınan bütün vergilere karşılık olarak Mekke emirine her yıl 8 bin erdeb (Mısır'da 198 litre hacim birimi) buğday vermesini zorunlu koştu. Bu buğdayın da Haremeyn (Mekke-Medine) ehline dağıtılmasını şart koştu. Böylece Selâhaddîn, insanların omuzundaki bu yükü kaldırmış oldu. Bütün bu yaptıklarının da Haremeyn halkının Beytü'l mal’ından olduğunu ifade etti.
Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin mali politikası, Rakka'da haksız vergileri kaldırdığını, yayınladığı şu fermanında açık ve net bir şekilde görülmektedir: "Yöneticilerin en kötüsü kendisini şişmanlatırken halkını zayıflatandır. Haktan en uzak olanı, insanlardan hakkı olma yanı alarak kendi hakkı diye gösterendir. Her kim Allah için bir şeyi terk ederse Allah’ı Teala ona onun yerini dolduracak bir şey verir. Ve her kim Allah'a güzel borç verirse Allah’ı Teala ona onu en iyi şekilde öder. Rakka'yı fethettiğimiz zaman, paraların yendiğini, Allah'ın sakınmamızı emrettiği zulümlerin işlendiğini gördük. Biz de kendi nefsimize ve bizden önceki tüm valilerimize her türlü haksız kazanç ve vergilerin kaldırılmasını emrettik... Bu kapıların tümden kapanmasını emrettik. Bugünden itibaren zengin-fakir herkesin hanesindeki divanlarda kayıtlı olan bütün borçların kaldırılmasını ve silinmesini de emrettik."
Selâhaddîn-i Eyyûbî Dönemindeki Gelir-Giderler:
Selâhaddîn-i Eyyûbî dönemindeki devlet gelirleri şunlardı: Fatımîlerden kalan hazineler, zekât, cizye, esirlerden alınan fidyeler, ganimetler, barışla alınan topraklardan alınan haraç, öşür ve irsad. Selâhaddîn-i Eyyûbî dönemindeki devlet giderleri ise şunlardı; fakir ve muhtaçların giderleri, bunlar dışında zekâttan kendilerine pay düşen sınıflar, görevlilerin maaşları, ziraat harcamaları, askeri sanayi dahil olmak üzere cihat masrafları, eğitim ve sağlık.
Selâhaddîn'i Eyyûbî Dönemindeki Hükümetin Harcamalarına Örnekler
1- Cihad Yapısı
Büyük bir kısmı yıkılan Kahire Surunun 29.302 arşın uzunluğundaki kısmı yeniden onarıldı. Hem Sina Kalesi'nde hem de kalenin güney tarafında 2 mescit ve susuzluğu gidermek için bir su deposu inşa edildi. Gemiler yapıldı ve bunların masrafları için filo adında bir divan kurdu. Bu divanı da kardeşi Adil'e tevdi etti. İskenderiye ve Dimyat limanlarını yeniden onardı. İskenderiye Surları ve burçları inşa edildi.
2-Eğitim Yapısı
Selâhaddîn-i Eyyûbî iç ve dış mihrakların saldırı ve tuzaklarını bertaraf ettikten sonra, insanların İmâmiye mezhebinden tekrardan Ehl-i Sünnet mezhebine dönmesi için Nasıriye Medresesi ve Kamiliyye Medresesi adlarında 2 medrese inşa ettirdi. Kudüs'ü fethettiğinde de burada yine Kudüs Medresesini inşa ettirdi.
Selâhaddîn döneminde sufî dergahları meşhur oldu. Bu konuda hocası Nûreddin Zengi'den çok etkilenen Selâhaddîn, Mısır'a sufîliği ilk getiren kişi oldu. Dergahların giderleri için birçok vakıflar kurdu. Selâhaddîn, konakladığı ve gittiği her yere şer'i medreseler ve dergahlar inşa ettirmiştir. O dönemde ilme ve ibadete çok büyük önem veriliyordu. Bu medreselerde yetişenler ilim ve doğruluklarıyla biliniyorlardı. Bu medreselerde yetişen birçok âlim büyük makamlara getirildi. Âlim zatların bereketi de umularak vezirlikte, valilikte, devlet işlerini yönetmede, ordu komutanlığında, askerleri ilerletmeye teşvik etmede ve daha birçok alanda kendilerinden istifade edilmiştir. Dergahlar da işlev ve mimari olarak medreselere benziyorlardı.
Selâhaddîn pek çok medrese inşa ettirmiştir. Bunun dışında başta Kahire olmak üzere camilerde dersler verilmesini de desteklemiştir. Amr b. As Camii, el-Ezher Camii (daha sonraları Sünni Üniversiteye dönüşmüştür), al-Akmar Camii, İmam Hüseyin Camii, İskenderiye'de Attarin Camii ve Suriye'de Şam Camii bunlardan bazılarıdır.
Medreselerde fıkhî mezhepler de öğretiliyordu. Medreselerdeki eğitimciler bugün üniversitelerde olduğu gibi müderrisler (Profesörler) ve müzakerecilerden (eğitim görevlileri) oluşuyorlardı. Kur'an ve Hadis derslerinin işlenmesine önem vermekle birlikte bunların birlikte işlenmesine de çok önem vermiş ve bunu her yerde yaygınlaştırmıştır. Buradaki eğitimcilere de medreseler için özel kurdurduğu vakıfların gelirlerinden maaş vermekteydi.
Selâhaddîn döneminde dikkat çeken diğer bir şey ise, Amr b. As Camii'nin doğu tarafındaki kitapevleri çarşısıydı. Şam'da da aynen bu şekilde bir kitapevleri çarşısı bulunmaktaydı.
3-Sağlık Yapısı
Selâhaddîn-i Eyyûbî Kahire’de çok büyük bir Selâhaddîn Hastanesi kurdu. Bu hastanede bitkisel ilaçların bulunduğu bir eczane, kadınlara özel bir bölüm ve akıl hastalıkları için özel bir yer mevcuttu. Bunun dışında Selâhaddîn, İskenderiye Hastanesi, Kudüs Hastanesi ve Akka Hastanesini inşa ettirmiştir.
4-Tarım Yapısı
Selâhaddîn-i Eyyûbî, tarım, geçitler, köprüler ve su kanalları inşasıyla da ilgilendi. Bu iş için bu konudan anlayan en seçkin kişiyi tahsis etti; Bahaeddin Karakuş. Kurulan teşkilatta Mısır ve Şam, tarımsal ürünlerin karşılıklı alım-satımın da iş birliği içerisindeydiler. Mısır ve Şam, meyve bahçeleri, mahsuller ve çayırlarla dolu hale geldiler.
5-Sanayi Yapısı
Selâhaddîn-i Eyyûbî, pek çok sanayii dalının gelişmesi için gerekli ortamı hazırladı ve bu konuya ayrı bir önem verdi. Silah, gemi ve filo sanayisi, tekstil ürünleri, kumaşlar, ipek süslemeli giysiler, mükemmel at eyerleri ile cam ve seramik sanayisi. Sanayi merkezleri olarak ünlenen şehirlerden bazıları şunlardı: Dimyat, Ahmim, İskenderiye, Ravda Adası, Şam ve Halep.
Para Politikası
Mısır'da para politikasına devletin müdahalesi, savaşların yaşandığı dönemde paranın kıymetini kaybetmemesi için daha fazla paraya ihtiyaç duyulan bir dönemde gerçekleşti. Eyyûbî döneminin başlangıcında Hicri 569-Miladi 1173 yılında, Mısır halkı arasında para krizi yaşandı. Çünkü o dönemde Mısır'da altın azalmış hatta bulunamayacak duruma gelmişti. Selâhaddîn de buna karşı önlem almak için müdahale etmek zorunda kaldı. Altın dinara karşılık gelen gümüş dirhem para kuru hesaplandı. Dinarı on üç dirhem ve bir dirhemin üçte biri olarak sabitledi. Gümüş dirhem talebinin artması üzerine halk zor durumda kaldı. Bunun üzerine Selâhaddîn, dövizcilere altın dinar karşılığında gümüş dirhem dağıttı ve böylece bir süreliğine ortaya çıkan kriz düzelmiş oldu.
Daha sonra, Hıttîn savaşının koşulları nedeniyle Selâhaddîn, 'Nasıriye Dirhemleri' olarak adlandırdığı yeni dirhemler bastırdı. Bu dirhemleri de saf gümüş ve yarı bakırdan yaptırdı.
Ticaret Politikası
Selâhaddîn-i Eyyûbî döneminde Mısır, iç ve dış ticaret yollarıyla birbirine bağlandı. Bu bağlantı, nehir, deniz ve kara yolları vasıtası ile bir yandan şehirler ile limanlar arasında, diğer yanda da doğu şehirleri ve batı şehirleri arasında ticari bağların güçlenmesine katkıda bulundu. Selâhaddîn, pazarlara önem veriyordu. Çünkü Mısır, doğu ile batı arasında bir bağlantıydı. Bu bağlantı, İtalya'daki Venedik, Pisa ve Cenova şehirleri başta olmak üzere birçok büyük Avrupa ülkesinde ticaretin canlanmasına sebep oldu. Venediklilere İskenderiye'de ticaret pazarı açmalarına müsaade etti. Bu pazara 'Eyk çarşısı' deniliyordu. İbn Cübeyr, Hicri 583 yılında İskenderiye limanını ziyaret ettiği sırada Pisa, Cenova, Venedik ve diğer Avrupa ülkelerinden ticaret gemilerinin bu limana yanaştığını gördüğünü söylemektedir. Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin ticari faaliyetleri Kahire ve İskenderiye' de yoğunlaşmıştı.
Kahire'de, ithalat ve ihracatın merkezi olarak tanımlanan baharat, parfüm ve diğer ticaretler için özel ayrılmış mahallelerin yanı sıra birçok mağaza, depolar, otel, market ve hanlar vardı. Mısır'da sadece bir tür eşyanın satıldığı pazarlar yalnızca Selâhaddîn-i Eyyûbî döneminde olduğu bilinmektedir. İskenderiye, Kızıldeniz ve Nil Nehri üzerinden Uzak Doğu mallarının yanı sıra Avrupa gemilerinin denizde taşıdığı mallar ve Batı Avrupa'ya taşınan malların buluşma noktasıydı.
Devletin ithalata ilgisi, özellikle cihat alanı olmak üzere temel ihtiyaçlarını karşılamak içindi. İtalya'dan çuha (ince pamuklu bez), kürk, odun, demir, kurşun, kalay ve bakır; Sicilya ve Bizans'tan peynir ve bal, Çin ve Hindistan'dan misk, kehribar ve baharat ithal ediliyordu. Öte yandan devlet de kendi yetki alanında önemli bir ihracat sayılan şap ve natron ihraç ediyordu.
Devlet ticaret politikasını şu üç ek politikayla yürütmekteydi:
Birincisi: Devlet kontrolüyle piyasa özgürlüğü.
İkincisi: Sultanın tüccarları aracılığıyla stratejik öneme sahip malların devlet içerisinde dolaşımını kısıtlamak. Buna ahşabın alınıp satılmasını ve ithal edilen madenleri örnek olarak verebiliriz. Çünkü devlet o dönemde Fransızlarla bir savaş halindeydi ve bu mallar silah yapımında kullanılıyordu. Bu politikadaki diğer bir şey ise devletin, istediği malları küçük bir kar karşılığında tüccarlara da satmasıdır. Buna örnek olarak ihraç edilen şap ve natron (barut tuzu) madenini gösterebiliriz.
Üçüncüsü: Devlet, fiyatı aşırı yükselen veya bulunması zorlaşan malların fiyat dengelerini sağlamak için müdahale ederdi. Devlet bu mallardan daha fazlasını piyasaya sunarak fiyatı dengelerdi.
* İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslam İktisadı ve Finans Bölümü Öğretim Görevlisi, İslam İktisadı ve Finans Alanında Avrupa Akademisi Başkanı (İFA) Dr. Eşref Devvabe’nin 3 Ekim 2020 tarihli 2. Selâhaddîn-î Eyyûbî Sempozyumunda yaptığı konuşmadır.