Dil Seçiniz
İletişim Bilgileri

Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi Anlatan Klasik Eserler Mehâsinü'l Yûsufiyye -7

  • Anasayfa
  • Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi Anlatan Klasik Eserler Mehâsinü'l Yûsufiyye -7
Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi Anlatan Klasik Eserler     Mehâsinü'l Yûsufiyye -7

Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi Anlatan Klasik Eserler Mehâsinü'l Yûsufiyye -7

 

Eserin Adı: en-Nevâdirü's-sultâniyye ve'l-mehâsinü'l Yûsufiyye

Müellifi: İbn Şeddâd, Ebü’l-Mehâsin (Ebü’l-İzz) Bahâüddîn Yûsuf el-Mevsılî el-Halebî

Tahkik: Cemâleddin eş-Şeyyâl

Baskı Yeri : Kahire

Yayınevi: Mektebetü’l Hanci

Baskı Yılı: 1994

Sayfa Aralığı: 92-96

Sultan'ın Şam'a Doğru Harekete Geçmesi ve Şam'ı Ele Geçirmesi

Sultan, Nûreddin'in ölüm haberinin doğruluğunu teyit edince oğlunun tek başına iktidarın yükünü omuzlayıp, toprakları düşman istilasından koruyamacağını bildiğinden Şam'a doğru harekete geçmek için hazırlık yaptı. Çünkü Şam, İslam beldelerinin merkeziydi. Çok sayıda askerden oluşan bir ordu hazırladı. Arkasında Mısır'ı koruyup gözetleyecek, işleri idare edecek kişiler bırakarak yanına bir kısım akrabalarını da alıp yola çıktı. Sultan, ileri gelenlere ve yöneticilere mektuplar gönderdi. el-Melikü’s-Sâlih'in çevresindekiler ihtilafa düştüler, siyasi düzenlemeler hususunda da ayrılığa düştüler. Birbirlerine güvenmiyorlardı, içlerinden bir grup tutuklandı. Bu tutuklanmalar, geriye kalanların korkmasına ve insanların bu çocuk yöneticiden nefret etmesine neden oldu. Bu durum, Şemseddin İbn Mukaddem'in Sultan'a mektup yazarak ondan yardım istemesini gerektirdi. Sultan, el-Melikü’s-Sâlih'in işlerini ele alıp mevcut sorunları düzeltmek için Şam'a geldi. Sultan, Şam'a ulaştı ve hiç zorlanmadan Şam'ı ele geçirdi.  Hicrî 570 yılının Rebîülâhir ayının sonlarında (Ekim-Kasım 1174) bir pazartesi günü Şam, Sultan'a teslim edildi.

Sultan, ilk olarak babasının evine gitti. İnsanlar onun etrafında toplanarak onun gelişine sevindiler. O gün içerisinde büyük miktarda malı insanlara dağıttı. Şamlılarda büyük bir sevinç hâkimdi. Kaleye çıktı ve idareyi eline aldı. Halep'e gideceği için orada pek kalmadı. Aynı yılın Cemâziyelevvel ayında Humus'u ele geçirdi. Humus kalesinde vakit kaybetmeden Halep'e doğru yola çıktı. Hicrî 570 yılının Cemâziyelevvel ayının sonlarında (Kasım-Aralık 1174) Halep'i kuşatma altına aldı. Bu onun ilk Halep kuşatmasıydı.

Seyfeddin'in, Kardeşi İzzeddin'i Sultan'a Karşı Harekete Geçirmesi

Musul emiri Seyfeddin, olanları öğrenince durumun ciddi olduğunu ve Selâhaddîn'in gücünün arttığını anladı. Bir şey yapmadığı takdirde Selâhaddîn'in topraklarını ele geçireceğinden, otoriteye el koyacağından korktuğu için büyük bir ordu hazırlayarak kardeşi İzzeddin'i bu ordunun başına bıraktı. Sultan Selâhaddîn ile karşılaşmak ve ele geçirdiği toprakları ondan geri almak için harekete geçti. Sultan'a bu haber ulaşınca, aynı senenin Recep ayının başlarında Halep'ten Hama'ya geri dönmek için yola koyuldu. Humus üzerine yürüdü ve Humus Kalesini ele geçirdi İzzeddin, Halep'e ulaşınca orada bulunan birlikler kendisine katıldı ve büyük bir ordu ile yola çıktılar.

Sultan onların harekete geçtiğini öğrenince Halep’ten yola koyularak Kurun-Hama denilen bölgede onlarla karşı karşıya geldi. İki ordu birbirlerine elçiler gönderdiler. Selâhaddîn onlarla sulh yapmak istedi fakat onlar daha büyük hedeflere ulaşma ümidiyle onun sulh teklifini kabul etmediler. Oysa ki kader onları bilmedikleri şeylere doğru sürüklüyordu.

İki ordu savaşa tutuştular. Allah'ın takdiri ile Selâhaddîn onları bozguna uğratarak büyük bir kısmını esir aldı. Sultan, esirleri  karşılıksız bir şekilde serbest bıraktı. Bu olay, Kurun-u Hama bölgesinde hicrî 570 (Mart-Nisan 1175) yılının Ramazan ayında gerçekleşti.

Sultan onları bozguna uğrattıktan sonra Halep'e gitti. Bu Halep'e yönelik ikinci seferiydi. Maarre, Kafartab ve Bareyn bölgesini almak şartıyla onlarla anlaşma yaptı. Bu olay, hicrî 570 senesinin sonlarında vuku buldu.

Seyfeddin'in Bizzat Kendisinin Harekete Geçmesi

Tüm bunlar olurken Seyfeddin, kardeşi İmâdüddin'in eli altındaki Sincar'ı ablukaya almıştı. Böylece Sincarı ele geçirmeyi ve İmâdüddin'in kendisine itaat etmesini hedefliyordu. Çünkü kardeşi, Sultan'a olan bağlılığını aşikar etmiş ve bu bağa sıkıca tutunmuştu. Seyfeddin kuşatma ve mancınıklarla vurma konusunda çok katı davranıyordu. Öyle ki surda pek çok gedik oluştu. Seyfeddin neredeyse şehri ele geçirmek üzereydi ki bütün bu olanların (İzzeddin komutasındaki güçlerin Selâhaddin'e karşı yenildiğinin) haberi ona ulaştı.  Haberin İmâdüdin'e ulaşmasından korktu çünkü haber ona ulaşırsa bundan güç bulur, metaneti artardı ve kendisine daha sert karşı koymaya kalkardı. Bunun için Seyfeddin, kardeşini uzlaşmaya davet etti ve uzlaşmaya varıldı.

Sonra vakit kaybetmeden Nusaybin'e doğru yola koyuldu. Orada asker toplamaya ve onları techizatlandırma işleri ile ilgilendi. Buradan ayrılıp Fırat Nehri’ne vardı. Bire'yi[1] geçip Fırat'ın Şam tarafındaki kıyısında çadır kurdu. Üzerinde anlaşıp ittifak sağlayacakları bir düsturun tesis edilmesi için Gümüştegin ve el-Melikü’s-Sâlih ile temasa geçti. Gümüştegin ona ulaştı, detaylıca görüştüler ve sonuç olarak Seyfeddin'in, el-Melikü’s-Sâlih ile buluşmasına karar verdiler. Buna müsaade edilince Seyfeddin Halep'e doğru yola koyuldu. Seyfeddin Halep'e varınca, bizzat el-Melikü’s-Sâlih’in kendisi onu karşılamaya çıktı. Kalenin yakınlarında karşılaştılar. Seyfeddin ona sarıldı, kendine doğru çekip ağlamaya başladı. Sonra ondan kaleye dönmesini istedi. O da kaleye döndü. Seyfeddin ise Ayn'ül-Mübârek denen yere varıncaya kadar ilerledi. Bir müddet orada kaldı. Bu süre zarfında Halep askeri de her gün onun hizmetinde bulunmak için yanına geliyorlardı.

Seyfeddin, yanına az sayıda asker alarak kaleye çıktı, yemek yiyip aşağı indi. Beraberinde Diyarbekirlilerin de olduğu büyük bir toplulukla Tell Sultan denilen tepeye doğru ilerledi. O sırada Sultan Selâhaddîn de Mısır'dan asker talebinde bulunmuş ve onların gelmesini bekliyordu.  Ancak destek için gelecek olan askerler hazırlıklar sebebiyle gecikmişlerdi.  Destek birlik Mısır'dan geldikten sonra Sultan, Hama sırtlarına doğru harekete geçti. Hama'ya varınca askerlerin yaklaştığı haberi karşı tarafa ulaştı. Bunun üzerine karşı taraf bir yezek (öncü birlik) çıkartıp içlerinden muhbirleri gönderdiler. Selâhaddîn ve askerlerinin Türkmen kuyuları başında dağınık bir halde su içmekte olduğunu gördüler. Eğer Allah, onlara zaferi dilemiş olsaydı hemen o saatte Selâhaddîn ve askerlerine saldıracaklardı. Lakin Allah-u Teâlâ takdir etmiş olduğunu gerçekleştirdi. Selahaddin'in askerleri ve atları su ihtiyacını giderip, savaş düzenine girip mevzide konuşlanana kadar beklediler.

Onlar da saflarına dizildi. Bütün bunların gerçekleştiği sırada tarih, H.571 yılı Şevval ayının 10'u (22 Nisan 1176) perşembe sabahıydı. İki ordu karşı karşıya geldi ve savaş başladı. Büyük bir savaş meydana geldi. Sultan'ın sol kanadı, Seyfeddin'in sağ kanadında yer alan İbn Zeynüddîn Muzafferüddin karşısında hezimete uğradı. Sultan bizzat hamle yaparak karşı tarafı hezimete uğrattı. Savaş sonunda Seyfeddin'in önde gelen emirlerinden büyük bir kısmı esir alındı. Bunların arasında Fahreddin Abdulmesîh de vardı. Daha sonra sultan, lütuf olarak esirleri serbest bıraktı.

Ardından Seyfeddin Halep'e dönerek oradan hazinesini aldı. Fırat'ı geçene kadar ilerledi ve memleketine döndü.

Sultan onları takip etmedi. Günün geri kalan kısmını onların çadırlarına girmekle geçirdi. Çünkü mallarını olduğu gibi bırakmışlardı. Geriye bıraktıkları yiyecekler pişirildi, ahırları bölüştürüldü ve malları dağıtıldı. Sultan, Seyfeddin'in çadırını İzzeddin Farruh Şah'a verdi. Sonra Münbiç'e yöneldi ve orayı da aynı ay içerisinde teslim aldı.

Ardından A'zez kalesine gelip orayı muhasara altına aldı. Bu olay da H.571 yılının Zilka'de ayının 4. günü (15 Mayıs 1176) gerçekleşti. Muhasara esnasında İsmâililer Sultan'a karşı suikast girişiminde bulundular. Fakat Allah-u Teâlâ Sultan'ı onların tuzaklarından korudu ve sultanı onlara karşı galip kıldı. Bu durum Sultan'ın azmini kırmadı. Kaleyi ele geçirene kadar muhasarayı sürdürdü. Bu da aynı yılın Zilhicce ayının 14'ünde (24 Haziran 1176) gerçekleşti. Daha sonra Sultan yeniden yola koyuldu ve aynı ayın 16'sında (26 Haziran 1176) Halep'e vardı. Orada bir müddet ikamet etti. Oradan ayrılırken karşısına Nûreddin'in küçük kızını çıkardılar. Kız Sultan'dan A'zez'i istedi. Sultan da A'zez'i ona bağışladı.

Aynı ayın devamında Sultan'ın kardeşi Şemsüddevle Yemen'den Dımeşk'e geldi. Orada bir müddet kaldıktan sonra Mısır diyarına gitti. Şemsüddevle, H.576 yılının Safer ayının başlarında (Haziran-Temmuz 1180) İskenderiye'de vefat etti.

Sultan H.572 yılının Rebiülevvel ayında (Eylül-Ekim 1176) durumlarını incelemek ve gerekli düzenlemeleri yapmak amacıyla Mısır diyarına gitmişti ve o zaman hâlâ hayatta olan kardeşi Şemsüddevle'yi yerine halef olarak bırakmıştı. Allah ona rahmet etsin o da eksikleri tamamladı ve gerekli düzenlemelerde bulundu.

Askerler istirahat ettikten sonra yeniden gazâ için hazırlıklarını yaptılar ve sahile doğru yola koyuldular. Remle'ye ulaştıklarında Haçlılarla karşı karşıya geldiler. Bu olay, H.573 yılının Cemâziyelevvel ayının başlarında (Ekim-Kasım 1177) gerçekleşti.

 

[1] Suriye'de Halep ile Rum mevzileri arasında yer alan bir belde.