Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi Anlatan Klasik Eserler Mehâsinü'l Yûsufiyye -4
Eserin Adı: en-Nevâdirü's-sultâniyye ve'l-mehâsinü'l Yûsufiyye
Müellifi: İbn Şeddâd, Ebü’l-Mehâsin (Ebü’l-İzz) Bahâüddîn Yûsuf el-Mevsılî el-Halebî
Tahkik: Cemâleddin eş-Şeyyâl
Baskı Yeri : Kahire
Yayınevi: Mektebetü’l Hanci
Baskı Yılı: 1994
Sayfa Aralığı: 72-81
Çeviri: Sidret Güler
İKİNCİ KISIM: SELÂHADDÎN'NİN BAŞINDAN GEÇEN HADİSELER, GİRDİĞİ SAVAŞLAR VE YAPTIĞI FETİHLER
Amcası Eseduddîn Şîrkûh ile Beraber Mısır'a İlk Gidişi
Selâhaddîn'in Mısır'a gitmesinin sebebi, Mısır veziri Şâver'e[1] karşı Dırgam isimli birinin isyan başlatması ve makamını ele geçirmek istemesiydi. Bunun için Şaver'in güç yetiremeyeceği büyük bir birlik toplamış, ona galip gelip onu Kahire'den çıkartmıştı. Oğlunu da öldürüp mekânına el koymuştu. Böylece vezirlik makamını Şâver'in elinden zorla almıştı.
Mısırlıların âdetlerine göre bir kimse bir makam sahibine karşı çıkıp ona galip gelir ve makam sahibi de makamını savunmaya güç yetiremezse, onun acizliği kabul edilir, galip gelen desteklenir ve makam ona verilirdi. Çünkü onların kuvvetleri vezirlerinin askerlerine dayalıydı. Vezirlerine de "Sultan" lakabını veriyorlardı. Ona karşı çıkmayı uygun görmüyorlardı. Öteden beri âdetleri bu şekilde süregelmişti.
Şâver, yenilip Kahire'den çıkartılınca Şam'a doğru yola çıktı. Düşmanına karşı galip gelmek için Nûreddin Zengî'den yardım talebinde bulunup ordusuyla kendisini desteklemesini istedi. Bunun üzerine Nûreddin, 558 (M. 1163) yılında hem yardım isteyen bu heyet hakkında hüküm vermesi hem de Mısır memleketinin durumunu inceleyip teftişte bulunması için Esedüddîn Şîrkûh'u Mısır'a gönderdi. Şîrkûh, hazırlıklarını tamamlayıp Mısır'a doğru yola koyuldu. İsteksiz olmasına rağmen kendisine ihtiyaç duyduğu için Selâhaddîn'i de yanına aldı ve onu askerlerin başına komutan, kendine de danışman kıldı. Böylece 558 yılının Cemâziyelâhir ayının ikinci günü (8 Mayıs, 1163) Şâver'le beraber Mısır'a ulaştılar. Mısır'a gidişleri büyük önem arz ediyordu. Mısır halkı endişe içerisindeydi. Nihayetinde Esedüddîn, Şâver'in hasmını yenmesine yardım etti ve onu tekrar eski konumuna getirip makamını ona geri verdi.
Kanunlar belirledi ve işi istikrara kavuşturdu. Memleketi gözlemleyip durumunu iyice kavradı. Sonra dönüş yoluna koyuldu. Fakat kalbinde Mısır'ı ele geçirmeye dair bir arzu yeşermişti. Çünkü buranın idari güçten yoksun bir memleket olduğunun ve burada işlerin hile ve desiselerle yürüdüğünün farkındaydı.
Aynı yılın Zilhicce ayının yedinci günü (6 Kasım 1163) Şam'a yönelerek Mısır'dan dönüş yolculuğuna başladı. Şîrkûh, Selâhaddîn'e danışmadan, onun fikrini almadan hiçbir işe karar vermiyordu. Çünkü Selâhaddîn'de başarının ve isabetli fikirlerin belirtilerini görmüştü. Onun hâl ve hareketleri ile zafer arasında doğrudan bir bağlantı vardı.
Esedüddîn Şîrkûh, 562 (1167) yılına kadar Nûreddin Zengî adına işleri düzenlemek için Şam'da ikamet etti. Lâkin yeniden Mısır'a dönebilmenin yollarını düşünmekten geri durmuyor, kendi kendine bununla ilgili hesaplar yapıyordu. Aynı zamanda Nûreddin Zengî ile beraber bunun esaslarını da planlıyorlardı.
Bâbeyn[2] Muharebesi Sebebiyle Mısır'a İkinci Gidişi
Esedüddîn Şîrkûh, insanlar arasında Mısır'a tekrar dönme fikrini dile getiriyordu. Bu konuşulanlar, Türklerin Mısır'ı işgal edeceğine dair korkuları olan Şâver'in kulağına gitti. Esedüddîn'in Mısır'a göz diktiğini ve Mısır üzerine sefer düzenleyeceğini anladı. Şâver, Haçlılarla yazıştı. Haçlılarla Mısır'a gelip tam kontrolünü sağlamaları ve düşmanı söküp atmaları üzerine anlaştı. Böylece yerini sağlama almış olacaktı. Şâver'in Haçlılarla anlaşmış olduğu haberinin Esedüddîn ve Melikü'l-Âdil Nûreddin'e ulaşması üzerine Nûreddin ve Esedüddîn, Mısır'ın küffar tarafından ele geçirilmesinden ve memleketin istila edilmesinden korktular. Esedüddîn hazırlıklarını tamamladı. Melikü'l-Âdil Nûreddin, onunla beraber orduyu gönderdi ve Selâhaddîn'i de onunla beraber gitmeye zorladı. Selâhaddîn gitmek istemiyordu.
Onlara yönelmeleri 562 (1167) yılının Rebîülevvel (Ocak) ayındaydı. Mısır'a Haçlılarla aynı zamanda ulaştılar. Şâver, Mısır halkıyla beraber Haçlılarla ittifak etti. Aralarında zorlu savaşlar ve şiddetli çatışmalar gerçekleşti. Daha sonra Haçlılar da Esedüddîn de Mısır'dan ayrıldılar.
Haçlıların Mısır'dan ayrılma sebebi Nûreddin Zengî'nin onların topraklarına ordu gönderip Müneytire'yi[3] fethetmesiydi. Haçlılar bunun haberini aldıktan sonra topraklarını kaybetmekten korkup geri döndüler. Esedüddîn'in dönme sebebi ise, Mısır ve Haçlı ittifakına karşı girilen savaşlar sonucu askerlerin zayıf düşmesi, karşılaştıkları zorluk ve sıkıntılardı. Esedüddîn, Haçlıların Mısır'dan tamamen çekilmeleri üzerine anlaşma yaptıktan sonra geri çekildi.
Daha sonra yılın geri kalan kısmında Şam'a geri döndü. Mısır'ı ele geçirme isteği arttı. Mısır'da keşfettiklerini Haçlıların de keşfettiğini, onun Mısır'da gördüklerini Haçlıların da gördüğünü bildiği için Mısır'ı kaybetme korkusu arttı. Gönülsüz bir şekilde ve endişeli bir kalple Şam'da kalmaya devam etti. O farkında değildi ancak kader, onu, başkası için takdir edilene çekiyordu.
562 yılının Recep ayında (Nisan-Mayıs 1167) Esedüddîn Mısır'a gittikten sonra Nûreddin, Müneytire Kalesi'ni ele geçirmiş ve çölde bulunan Akaf Kalesi'ni yıkıp yok etmişti.
Ramazan ayında Nûreddin, kardeşleri Kutbettin[4] ve Ziyaeddin (?)[5] ile gaza için Hama'da bir araya geldiler. Haçlıların beldelerine doğru ilerlediler. Aynı yılın Şevval ayında (Temmuz-Ağustos, 1167) Huneyn Kalesi'ni yıkıp yok ettiler.
Esedüddîn'in Mısır'dan dönüşü o yılın Zilkade (Ağustos-Eylül) ayında gerçekleşti. Aynı tarihte Kara Arslan Diyarbakır'da vefat etti.
564 Yılında Mısır'a Üçüncü Dönüşleri ve Mısır'ın Ele Geçirilişi
Bu dönüşün sebebi, Haçlıların, piyade ve süvarilerinin hepsini toplayarak Mısır'ı ele geçirmek için Mısır'a doğru harekete geçmeleriydi. Haçlılar, Mısırlılar ile yaptıkları barış anlaşmasını ihlal ederek Mısır'a göz diktiler. Bu haber Esedüddîn ve Nûreddin'e ulaşınca hiç beklemeden harekete geçtiler.
Nûreddin’e gelince Şîrkûh’u mal ve askerle destekledi ama topraklarını ele geçirmesinden korktuğu için bizatihi sefere katılmadı. Onun dikkati Zeynüddin Ali bin Begtegin’den -Allah rahmet eylesin- dolayı Musul üzerindeydi. Çünkü Zeynüddin, 563yılının Zilhicce ayında (Eylül-Ekim, 1168) vefat etmiş ve kendisine (Nûreddin’in babası) Atabeg İmâdüddin Zengî –Allah rahmet eylesin- tarafından verilen Erbil hariç, elindeki kaleleri Nûreddin’in kardeşi Musul Atabegi Kutbeddin’e vermişti. Nûreddin'in içinde buraları ele geçirmeye dair bir arzu da oluştuğundan Nûreddin sefere bizzat katılmadı.[6]
Buralara yöneldiği için Esedüddîn ile beraber Mısır'a gidemedi. Esedüddîn ise, malı, ailesi ve askerleriyle beraber bizzat kendisi Mısır'a doğru yola çıktı. Sultan (Selâhadd’in) bana dedi ki "İnsanlar arasında bu sefere çıkmayı en fazla istemeyen kişiydim. Amcamla beraber Mısır'a gitmek benim tercihim değildi." Bu durum adeta Rabbimizin, "Umulur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır." (Bakara, 216) ayetinin bir tecellisidir.
Şâver, Haçlıların Mısır'a sefer düzenleyeceğini anlayınca Şîrkûh'tan yardım istedi. Şîrkûh süratle yola koyuldu ve 564 yılının Rebîülevvel ayında (Aralık-Ocak, 1168-69) Mısır'a ulaştı. Nûreddin Zengî aynı yılın Muharrem ayında (Ekim-Kasım, 1168) Suruc, Bab, Buzaa ve Meluha karşılığında Caʿber Kalesi'ni Emiri olan İbn-i Malik'ten satın aldı. Bu ay içerisinde Yârûkiye Kabilesi'nin kendisine nispet edildiği Yârûk öldü.
Haçlılar, Esedüddîn'in Mısırlılar ile yaptığı anlaşma sonucu Mısır'a geldiğini öğrenince gerisin geriye döndüler. Esedüddîn Mısır'a yerleşti. Şâver ara sıra kendisine gidip gelirdi. Şâver, bu sefer için sarf etmiş oldukları harcamalara karşılık onlara mal vereceğine dair söz vermiş olmasına rağmen onlara herhangi bir şey vermemiş, Esedüddîn de bir bölgeyi kendi hükmü altına almıştı. Esedüddîn ve Selâhaddin; Haçlıların, buldukları ilk fırsatta Mısır'ı ele geçireceğini ve Mısır'a gidip gelmekle bir sonuca varamayacaklarını anladılar. Şâver ise bazen Esedüddîn ile bazen de Haçlılarla anlaşma yaparak ikili oynuyordu. Mısır'ın idarecileri de ehl-i bid'at idi. Şâver iş başında olduğu sürece Mısır'ı ele geçirmeyeceklerini anladıkları için kendilerini ziyarete geldiği sırada onu tutuklamaya karar verdiler. Şâver geldiği zaman askerler onun hizmetini yapardı ve her gelişinde Esedüddîn'in yanına gitmezdi. Şâver sadece bazı ziyaretlerinde Esedüddîn'in yanına girip onunla görüşüyordu.
Şâver, Mısır vezirlerinin âdeti olduğu üzere atına bindiği zaman çalgı, çengi ve bayrakla yapılan merasimle uğurlanıyordu. Askerler arasında Şaver'i tutuklamaya güç yetirebilecek tek kişi Sultan Selâhaddîn'di. Bundan dolayı Sultan, Şâver'i at sırtında karşıladı. Yanına gidip yakasına yapıştı ve askerlerine Şâver'in adamlarını tutuklamalarını emretti. Adamları kaçmaya yeltenseler de başaramadılar. Şâver tutuklandı ve tek başına bir çadıra hapsedildi.
Durum böyle iken özel hizmetkâr eliyle Mısırlılardan bir mesaj geldi. Mesajda "Bize kafası lazım" diyorlardı. Mısırlıların âdetlerine göre çatışan iki taraftan hangisi güçlü ise onun gücünü göstermek için diğerinin boynunu vurması lazımdı. Şîrkûh, Şâver'in boynunu vurdurup kafasını Mısırlılara gönderdi. Esedüddîn'e vezirlik hil'atı gönderildi. 564 yılının Rebîülevvel ayının on yedinci gününde (19 Aralık 1168) saraya girerek vezir oldu. Bundan sonra kararları kendisi vererek emirler ve yasaklar onun yetkisi dahilinde olacaktı. Tecrübesi, yeterliliği ve doğru siyaseti aynı yılın Cemâziyelâhir ayının yirmi ikinci (23 Mart 1169) gününe kadar devam etti.
Esedüddîn'in Vefatı ve Komutanın Selâhaddîn'e Geçmesi
Esedüddîn çokça yemek yerdi. Devamlı ağır etler tüketirdi.[7] Difteri (Kuşpalazı) hastalığına yakalanmış iyi bir bakımın ardından iyileşmişti. Ancak hastalık ikinci bir defa daha ağır bir şekilde nüksetmiş ve bu hastalık 564 yılının Cemâziyelâhir ayının yirmi ikinci gününde (23 Mart 1169) ölümüne sebep olmuştu.
Esedüddîn'in vefatının ardından yetki Sultan Selâhaddîn'e verildi. Sultan, kanunlar koyup işleri en güzel şekilde yoluna koydu. Sultan, dünya malına tamah etmediği için mal ve mülkü insanlara dağıttı. Allah'ın kendisine verdiği nimetler için şükrederek tövbe etti. Eğlence araçlarından yüz çevirdi. Ciddiyet ve gayret elbisesine büründü. Vefat edinceye kadar bu hâl üzerine devam etti.
Sultan'ın şöyle dediğini duydum: " Allahü Teâlâ bana Mısır'ı verdiği zaman anladım ki O, sahil bölgelerinin (Haçlı istilası altındaki yerlerin) fethini irade ediyor. Çünkü bu içime doğmuştu."
Selâhaddin, Haçlı istilası altında olan Kerek ve Şevbek üzerine baskınlar düzenledikçe onun işleri yolunda gidiyordu. İnsanlar, onun yönetiminde tarihte hiç rastlanılmayan nimetlere boğuluyordu. Bütün bu nimetler vezirden yani Sultan Selâhaddin’den geliyordu. Fâtımî sarayına bağlı olmakla beraber Ehl-i Sünnet mezhebini destekliyordu. Halkta, ilim, fıkıh, tasavvuf tohumları ve her tür dini tohumlar ekiyordu. İnsanlar dört bir yandan ona doğru koşuyor ve her yönden ondan faydalanıyorlardı. Kendisine geleni geri çevirmiyor ve hayal kırıklığına uğratmıyordu. Mısır’da 565 (1169-1170) yılında durum böyleydi.
(Şam’da ise) Nûreddin, Selâhaddîn'in Mısır'da istikrarı sağladığını öğrenince 564 yılının Recep ayında (Mart-Nisan, 1169) Humus'u Esedüddîn'in[8] tayin etmiş olduğu komutanlardan aldı.
[1] Tam İsmi: Ebû Şücâ‘ Şâver b. Mücîr b. Nizâr es-Sa‘dî (ö. 564/1169)
[2] Bâbeyn: Minye şehrinin güneyinde bulunan bir köy
[3] Trablus’a yakın Şam'da bir kale
[4] Nûreddin’in Musul Atabegi olan kardeşi Kutbüddîn Mevdûd (ö. 565/1170)
[5] Nûreddin’in en küçük kardeşi olup kendisinden önce vefat eden Nusretüddin Mirmirân’ı kastetmiş olmalıdır.
[6] Müellif, konuyu biraz düzensiz anlatsa da Nûreddin’in bizzat sefere katılmamasını hem Haçlılardan duyduğu endişeye hem Musul’daki gelişmelere bağlıyor.
[7] Şîrkûh, devrinin en büyük mücahidiydi; seferden sefere yol alıp Antakya Prinkepsi Raymond gibi şövalyelerle birebir savaşırken çok yemesi tabii bir hâldir ama aynıı zamanda tanınmış bir sufiydi. Ne yazık ki İbn Şeddâd, kendisini güncel siyasetin etkisinden kurtaramıyor. Zira kendisi Halep’te Selâhaddin’in oğlu Melikü’z-Zahir’in- Allah rahmet eylesin- müsteşarıydı. Halep idaresi ile Musul Zengîleri arasında ittifak; Humus hükümdarlığını ellerinde tutan Şîrkûh’un varisleri arasında ise çekişme vardı. Cihada katılım noktasında, Kürt olsa da Irak uleması çizgisinden geldiğinden sorunlu olan İbn Şeddâd, Musul Zengîlerini üzmemekte büyük bir itina gösterirken ne yazık ki aynı itinayı Şîrkûh’un manevi şahsiyetine karşı göstermiyor. Halep’in klasik siyasetini fazlasıyla eserine yansıtıyor. (çev.)
[8] Esedüddîn Şirkûh, o sırada vefat ettiğinden Şam’daki iktaları açıkta kalmıştı.