Dil Seçiniz
İletişim Bilgileri

Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi Anlatan Klasik Eserler Mehâsinü'l Yûsufiyye -3

  • Anasayfa
  • Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi Anlatan Klasik Eserler Mehâsinü'l Yûsufiyye -3
Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi Anlatan Klasik Eserler     Mehâsinü'l Yûsufiyye -3

Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi Anlatan Klasik Eserler Mehâsinü'l Yûsufiyye -3

Eserin Adı: en-Nevâdirü's-sultâniyye ve'l-mehâsinü'l Yûsufiyye
Müellifi: İbn Şeddâd, Ebü’l-Mehâsin (Ebü’l-İzz) Bahâüddîn Yûsuf el-Mevsılî el-Halebî
Tahkik: Cemâleddin eş-Şeyyâl
Baskı Yeri : Kahire
Yayınevi: Mektebetü’l Hanci
Çeviri: Sidret Güler
Baskı Yılı: 1994
Sayfa Aralığı: 66-71
Mürüvvet Esbabını Gözetmesi Hakkında

Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: "Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim."

Peygamber Efendimiz biri ile musâfahalaştığında karşısındaki Onun elini bırakmayıncaya kadar O karşısındakinin elini bırakmazdı. Sultan Selâhaddin; erdemli, cömert ve çok hayâlıydı. Misafirlerine karşı devamlı güler yüzlüydü. Misafirlerinin yemek yemeden gitmelerini uygun görmezdi. Ondan bir şey istendiğinde mutlaka yerine getirirdi.

Gayrimüslim dahi olsa ziyaretine gelenlere ikramda bulunurdu. Antakya Emiri Bernis (III. Bohemond)[1], 588 yılının Şevval ayında (Ekim 1192) yapılan barış anlaşmasından sonra Kudüs'ten Dımaşk'a döndüğü sırada Sultan Selâhaddîn'in ziyaretine geldi. Sultan, onu çadırın kapısında karşıladı. Bernis, Sultan'a talebini arz etti.  584 (1188-1189) senesinde sahilde bulunan yerleri fethettiği sırada ele geçirmiş olduğu Amik Ovas’ını talebi üzerine ona geri verdi.

Nâsıra'da Sayda’nın Haçlı emiri onun yanına geldiğinde ona ikramda bulunduğunu, onunla beraber yemek yediğini gördüm. Onu İslam'a davet etti ve İslam'ın güzelliklerinden bahsedip Müslüman olmaya teşvik etti.

Şeyhlerden, ilim ve fazilet erbabından, makam sahibi kimselerden yanına gelenlere mutlaka ikramda bulunurdu. Çadırların yanından geçen tanınmış âlimleri huzuruna alıp onlara ikramda bulunabilmek için oradan geçen âlimler hususunda bizi tembihlerdi.

584 (1188-1189)  yılında ilim ve tasavvuf ehli ve aynı zamanda toplum nezdinde saygın bir zat bize uğradı. Babası Tebriz'in eski emiriydi. O, babasının yaptığı işi yapmamış, ilim ve amel ile meşgul olmuştu. Haccetmiş ardından ziyaret için Beytü'l-Makdis'e uğramıştı. Beytü'l-Makdis'i ziyaret ettikten sonra Sultan'ın oradaki çalışmalarının sonuçlarını görünce Sultan'ı ziyaret etmek istemişti. Mansûre karargâhında bize uğradı. Çadıra girene kadar onun geldiğini fark etmemiştim. Onu karşılayıp selamladım ve geliş sebebini sordum. Bana Sultan'ın güzel ve övgüye değer eserlerini görüp çok etkilendiğini bu sebeple Sultan'ı ziyaret etmek istediğini söyledi. O gece Sultan'a bu adamın gelişini haber verdim. Sultan onu hemen yanına çağırdı. Ondan hadis dinledi. İslam'a hizmetlerinden dolayı şükranlarını sundu ve onu hayırlı işlere teşvik etti. Sonra oradan ayrıldık. Bizimle beraber geldi ve geceyi çadırımda geçirdi. Sabah namazını kıldıktan sonra benimle vedalaştı. Sultan'la vedalaşmadan yola çıkmasını yadırgadım. O ise buna aldırış etmedi. Bana "Onu görüp ziyaret etmekten başka bir amacım yoktu, isteğimi yerine getirdim" dedi ve vakitlice çıktı. Günler geçip Sultan onu sorunca olanları haber verdim. Gidişini haber vermediğim için sitem etti. "Nasıl olur da bize böyle bir adam gelir ve daha biz ona hiç bir iyilik ve ihsanda bulunmadan yanımızdan ayrılır" diye sitemde bulunup beni çok sert eleştirdi.

Öyle ki Dımaşk kadısı Muhyiddin'e (İbnü’z-Zekiyyüddin, ö. 598/1202) bir mektup yazmaktan başka çare bulamadım. Mektubumda adamı bulup hâlini sormasını ve 'Sultan'la görüşmeden gidişini Sultan'ın hoş karşılamadığını, aramızdaki dostluk hatırına tekrar yanımıza gelmesinin iyi olacağını' yazdığım notu adama ulaştırmasını talep ettim.  Daha çok geçmemişti ki o zat çıkageldi. Bir yazı ile Sultan'a haber verdim.  Sultan, adamla beraber huzuruna varmamızı belirttiği bir yazı gönderdi. Sultan'ın dediğini yaptık. Sultan onu hoş karşıladı, gelişiyle rahatlamıştı. Onu günlerce yanında tutup ağırladı. Sonra ona güzel bir hil'at giydirdi ve uygun bir binek verdi. Ailesine, yakınlarına ve komşularına vermesi için çokça elbise hediye edip yol masraflarını karşıladı. Bunun üzerine adam çokça teşekkür ederek samimi dualarla ayrıldı.

Frenk bir esirin Sultan'ın huzuruna getirildiğini gördüm. Esir korkmuştu, üzerinde korku ve kaygının belirtileri vardı. Tercüman ona "Neden korkuyorsun!" diye sordu. Esir "Bu yüzü görmeden önce korkuyordum. Ancak bu yüzü görüp huzuruna geldikten sonra iyilikten başkasını görmeyeceğime emin oldum.” dedi. Sultan ona acıdı ve iyilikte bulunup onu serbest bıraktı.

Sultan'la beraber at sırtında Frenklerle karşı karşıya olduğumuz bir gün, öncü kuvvetlerimizden bir asker, beraberinde çok ağlayan, sürekli göğsüne vuran ve korkmuş bir kadın olduğu hâlde yanımıza geldi. "Huzuruna gelmek istedi, biz de size getirdik." dedi. Sultan, tercümana kadının hikâyesini sormasını emretti. Kadın "Dün Müslüman hırsızlar çadırıma girip kızımı aldılar. Akşamdan sabaha kadar yardım istedim. Bana ‘Sultan merhametlidir, seni ona gönderelim. Ondan yardım iste!’ dediler. Beni sana gönderdiler. Ben senden sadece kızımı istiyorum." dedi.

Sultan'ın merhamet duyguları harekete geçti. Kadına acıdı ve gözleri yaşardı. Asker çarşısına adam gönderip, küçük kızı satın alanı araştırıp onu bulmalarını ve ücretini vererek satın alıp getirmelerini emretti. Daha bir saat geçmeden bir atlı omzunda küçük kız olduğu hâlde geldi. Kadın kızını gördüğü gibi yere kapanıp yüzünü toprağa sürdü. İnsanlar gördükleri karşısında ağladılar. Ne söylediğini duymuyorduk ama yüzünü semaya doğru kaldırıp dua etti. Kızı kendisine teslim edildi ve kadın kendi askerlerinin yanına ulaştırıldı.

Ne kadar büyük bir ihanette bulunurlarsa bulunsunlar beraberindekilere kötülük yapmazdı. Hazinesinde bulunan iki kese Mısır altını iki kese bakır para ile değiştirilmişti. Hazine görevlilerini işlerinden uzaklaştırmak dışında bir şey yapmadı.

Kerek Kalesi Emiri Bernis Ernat (Renauld de Châtillon), sahil beldelerinin Frenk Kralı ile beraber 583 (1187) senesinde Hıttin savaşında esir düştüklerinde Sultan'ın huzuruna çıkarıldılar. ( Bu meşhur bir vakadır. Yeri geldiğinde detaylı bir şekilde anlatacağım.) Sultan, kendisi onların huzura getirilmelerini emretmişti. Ernat; mel'un, zorba, zalim ve şedid bir kâfirdi. Müslümanlar ile aralarında ateşkes anlaşması olduğu sırada Mısır'dan bir kafile onların bulunduğu bölgeden geçmişti. Ateşkesi bozmuş ve kafileye el koymuştu. Onlara eziyet etmiş, işkence etmiş ve zindanlara atmıştı. Ona ateşkes hatırlatılınca "Muhammed’inize söyleyin gelip sizi kurtarsın!" diyerek alay etmişti.

Ernat'ın yaptıklarının haberi Selâhaddin'e ulaşınca Allah'ın izniyle onu mağlup ettiği takdirde kendi elleriyle öldürmeyi nezretti. Allah o günü görmeyi nasip edince nezrine icabet için onu öldürmeye azmetti. Onunla beraber esir Haçlı Kralını da huzuruna getirtti. Kral susuzluktan şikâyet edince Sultan onun için bir tas şerbet getirtti. Kral o şerbeti içtikten sonra Ernat tası ondan aldı. Sultan tercümana "Krala de ki sen Ernat'a içirdin. Ben ona ne şerbetimden içiririm ne de yemeğimden yediririm" dedi. Sultan bununla, ikramda bulunduğu kişiye zarar vermenin mertliğe sığmayacağını ima etti. Daha sonra nezrini yerine getirmek için boynunu kendi elleriyle vurdu.

Akkâ'yı aldıktan sonra dört bine yakın esiri esaretten azat etti. Hepsine, evlerine ve ailelerine ulaşabilecekleri miktarda harçlık verdi. Ben bu olayı bizzat görmedim. Bana bu şekilde naklettiler.

İnsani ilişkileri çok iyiydi, hoş bir mizacı vardı ve güzel ahlâk sahibiydi. Arap şecerelerini ve tarihlerini iyi bilirdi. Arap atlarının soylarını ve dünyada vuku bulan ilginç ve önemli olayları da bilirdi. Öyle ki insanlar başka hiç kimseden duymadıkları şeyleri ondan öğrenip istifade ediyorlardı.

Sultan, güzel ahlâk sahibiydi. Bizden biriyle karşılaştığı zaman sağlığını, hastalığını, tedavisini, ne yiyip içtiğini ve durumlarını sorardı. Meclisi temizdi ve huzurunda bulunanlarla ancak iyi şeyler konuşurdu. Dedikoduyu sevmezdi, insanlar hakkında ancak iyi şeyler duymayı severdi. Dili temizdi, onun herhangi birine kötü bir şey söylediğini görmedim. Kalemi de temizdi, kalemi ile bir Müslüman’ı incitecek, zarar verecek bir şey asla yazmazdı.

Ahde vefa gösterir, yanına yetim getirildiğinde ona merhamet eder ve iyilikte bulunurdu. Şayet o yetimin ailesinden onu teslim edebileceği bir büyük varsa yetimi ona teslim ederdi. Böyle biri yoksa, onun ihtiyaçlarına yetecek miktarda bir araziyi ona tahsis edip, ona bakacak, terbiyesiyle ilgilenecek birine teslim ederdi.

Bir yaşlı gördüğü zaman ona merhamet eder, ikramda bulunur ve ona iyilikle muamele ederdi. Sultan, Allah-u Teâlâ ona merhamet edip huzuruna alıncaya kadar bu güzel ahlâk üzerineydi. Bu anlattıklarım, onun güzel ahlâkının ve hoş mizacının yalnızca bir kısmıydı. Uzatıp bıktırmaktan korktuğum için bu kadarıyla yetindim. Bizzat şahit olduklarımı ve güvenilir kişilerin bana aktarmış olduklarının doğruluğunu tahkik ettiklerimi yazdım.

Bunlar, onun hizmetindeyken şahit olduklarımın sadece bir kısmıdır. Onunla daha uzun süre beraber kalanların görüp şahit olduklarının yanında bunlar azdır. Ancak zikrettiklerimiz, idrak sahiplerine bu güzel ahlâkı göstermek için yeterlidir.

Bu bölümü kısa tutup ikinci bölüme başlayacağız. Bu ikinci kısımda onun başından geçen hadiseleri, savaş ve fetihlerini zikredeceğiz.

 

[1] III. Bohemond, Selâhaddin onu yenmiş ancak Antakya’yı ele geçirmesi mümkün olmayınca Haçlı birliğinden koparmıştır. Bohemond, III. Haçlı Seferi’ne katılmamış ve Ekim 1192’de Selâhaddin’e bağlılık yemini etmiştir.