Selâhaddîn-İ Eyyubî’nin Beytülmakdis’i Fethi
ÖN SÖZ Dr. Emel Halife
Haçlı orduları, Miladi 11. (Hicri 6. asır) asrın sonlarında Baronlar seferi olarakta adlandırılan 1. Haçlı Seferi’yle Şam vilayetlerini istila etmeyi başarmıştı. Neticede Beytülmakdis’e girebilmiş ve adları Ruha Emirliği, Antakya Emirliği, Trablus Emirliği ve Beytülmakdis Krallığı olmak üzere dört ayrı oluşumu kurmuşlardı.
Müslümanların başına gelen bu büyük felaketin neticesinde başta Beytülmakdis olmak üzere Müslüman beldelerin özgürleştirilmesi için yeni bir cihat süreci başlamış oldu. Öncelikle İmâdüddin Zengî[1] Haçlıların ilk emirliği olan Ruha Emirliği’ni düşürmeyi başardı. Onun ardından gelen oğlu Nûreddin Mahmud Zengî[2] babasının başlattığı yolu tamamladı. Onların ardından gelen Selâhaddîn Yusuf Bin Eyyûb ise cihad sürecinin meyvesini toplama imkânı buldu. Haçlıları çembere almak için Şam ve Mısır toprakları arasında birlik ve beraberliği tesis etti. Pek çok savaştan sonra en son Hıttin Savaşıyla en büyük zaferi kazandı. Bu büyük zaferden 3 ay sonra Beytülmakdis’i de fethetti.
Beytülmakdis Fethinin Öncülleri
Hıttîn Savaşı, Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin Beytülmakdis’i fethetmesinde en önemli öncül ve adeta bir girizgâhtır. Bundan önce böylesi bir fethin gerçekleşmesi imkânsızdı. Selâhaddîn’in ordusuyla Haçlıların ordusu arasında Hicri takvime göre 25 Cemaziyelahir 583, Miladi takvime göreyse 4 Temmuz 1187 yılında Filistin’in kuzeyinde ki Nasiriye ve Taberiye bölgeleri arasında Hıttîn tepeleri olarak bilinen yerde Hıttîn Savaşı vuku buldu. Hıttîn Savaşı tam anlamıyla her şeyin netice bulduğu bir final savaşıydı adeta. Öyle ki Haçlılar Selâhaddîn-i Eyyûbî karşısında çok ağır bir yenilgi tatmıştı. Bu yenilgi sürecinde Haçlı yönetiminin bölgedeki en büyük ve kuvvetli ordusu darmadağın edilmişti.
Hıttîn’de yaşananlar diğer Haçlı emirliklerine ulaşır ulaşmaz onlar da en büyük güçlerinin artık bittiğini ve çoğu liderlerini kaybettiklerini anlamışlardı. Karşı durmanın artık bir anlamı kalmadığını ve bu saatten sonra korunaksız yerlerini gelip savunacak birilerinin olduğuna dair bir umutlarının kalmadığını anladılar. Bundan dolayı Hıttîn Savaşından sonraki gün hemen kalelerini teslim ettiler. Bu kararı vermelerindeki sebep de Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin kan akmasın diye affedici ve müsamahalı biri olduğunu duymalarıydı.[3]
Selâhaddin, Hıttîn Savaşı'ndan sonra sadece iki ay içerisinde tüm bölgeye hâkim oldu. Trablus, Sur, Askalan, Gazze ve Beytülmakdis gibi yerler hâlâ Haçlıların elindeydi. Selâhaddîn-i Eyyûbî Beytülmakdis’e yönelip orayı fethetmeden evvel öncelikle sahil kentlerini fethederek Haçlıları içerden muhasara altına almayı hedefliyordu. Ayrıca Askalan şehrine de özel bir önem veriyordu. Orayı da alarak kendisiyle Mısır arasındaki güvenli geçişi teminat altına almak istiyordu. Bundan dolayı tüm sahil kentlerini ele geçirdikten sonra Askalan’a yönelip orayı da ele geçirdi. Böylelikle Beytülmakdis’in fethi için tüm yollar açık ve hazır hale gelmişti.
Selâhaddin, Askalan'da kardeşi Âdil ve onun beraberindeki Mısır askerleriyle bir araya geldi; Mısır’dan deniz donanmasının harekete geçmesini ve Haçlılara deniz üzerinden gelmesi muhtemel yardımı engellemelerini emretti.[4]
Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin Ordusu
Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin Mısır'daki çekirdek ordusu, amcası Esedüddîn Şirkûh'un[5] komutasında olan "Aslan Tümeni" idi. Bu grup daha önce Nûreddin Mahmud Zengî tarafından Esedüddîn Şîrkûh komutasında defalarca Mısır'a gönderilmişti. Şii Fâtımî devletinden vezareti alıp oranın ilk Sünni veziri olmuştu. Mısır yönetiminde 3 ay görev yapmış ve vefat etmiştir. Kendisinden sonra Mısır vezaretini kardeşinin oğlu Selâhaddîn-i Eyyûbî almıştır. Bundan sonra Selâhaddin, kendisine tabi olanlardan özel bir birlik oluşturarak adını Selâhiyye Birliği koymuş, bu birliğe tanınmış askeri yetkililer ve komutanları dahil etmiştir.
Selâhaddîn, Fâtımî ordusunu oluşturan Sudanlı paralı askerler, Berberiler ve Ermenileri tasfiye ederek yerlerine Şam ve Mısır'daki Arap kabileleri, Kürtler ve Türkleri getirdi. Onları kendi ordusunun saflarına katılmaları için cesaretlendirdi.[6] Faslılardan oluşan gruplar da onun ordusuna katılmıştı. Mescid-i Aksâ'da bulunan Burak Duvarına bitişik olan mahalleye El-Meğaribe (Faslılar) Mahallesi[7] adının verilmesi onların nasıl aktif bir rol üstlendiklerinin göstergesidir. Yine Mescidi Aksâ içerisindeki Namazgâha onların adı verilmiştir. Mescidi Aksâ’ya giden kapılardan birinin ve Eski Kudüs kentinin giriş kapısının adı da hâlâ Babü’l-Meğaribe’dir.
el-Makrîzî’nin aktardığına göre Selâhaddîn, yönetimi elde ettiği günlerde Kahire'de ordusunun unsurlarıyla çok büyük bir askeri geçit töreni düzenlemiş ve bu törende Bizans ve Haçlı elçileri de hazır bulunmuştur.[8]
Selâhaddîn-i Eyyûbî, Mısır’dan çıkıp Şam'a yönelerek Haçlılara karşı savaşlara başladığı zaman Dımaşk’ı Şam için yönetim merkezi, ordusunun topladığı üs ve harekât karargâhı yaptı.
Tarihçilerin aktardığına göre Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin ordusunun asker sayısı başlarda yirmi bindi. Selâhaddîn-i Eyyûbî bu sayıyı sürekli olarak artırıyordu. Asker arttırmadaki politikası devletine kattığı her kentin askeri onun ordusuna katılacak şeklinde işliyordu. Hatta Zehebî’nin de aktardığına göre fetih saatinde Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin ordusu 80 bin piyade ve atlıdan oluşuyordu.[9] Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin özel bir koruma ekibi vardı ve bunları ordu içerisinden seçtiği yetenekli askerlerden oluşturmuştu. Onlara "Özel Halka" deniliyordu. Bu seçilmiş özel ekibin savaşlarda kendini belli eden çok açık rolü vardı.[10]
Selâhaddîn-i Eyyûbî, orduya büyük bir önem verirdi. Onun devrinde askerler için özel bir divan (Askeri Divan) vardı. Bu divanın başında da günümüz literatüründe kendisine savunma bakanı diyebileceğimiz, ordudaki büyük komutanlardan biri görevlendirilmişti. Selâhaddîn-i Eyyûbî tıpkı Nûreddin Mahmud Zengî döneminde olduğu gibi askeri işleri; seferberlik, harcama ve yığınak yapma hususlarında düzene koymuştu.
Orduda atlı ve piyadeler dışında görev ve konumlarına göre başka ekipler de vardı. Örneğin ‘mancınık’ gibi savaş aletlerini üretme ve hazırlama mühendisliğiyle ilgili bir ekip vardı. Yine savaşlarda orduyla beraber hareket ederek tıbbi işlerle ilgilenen başka bir ekip vardı. Askerî musikiyle ilgilenen ve ordunun bayraklarını taşımakla görevli ekipler vardı.[11]
Selâhaddîn-i Eyyûbî, ayrıca askeriyenin işini kolaylaştıracak müesseselere ve kurumlara da önem veriyordu. Posta müessesesi (Posta Divanı) ve görevini Haçlılara göre çok daha iyi yapan İstihbarat Kurumu, adları ‘Elyezek’ olan ve ordunun öncü birliklerini oluşturan keşif timleri, Kahire kalesinde sayısı iki binlerle ifade edilen ve Hevadi güvercini olarak da isimlendirilen posta güvercinleri bu müesseselere örnek olarak verilebilir.[12]
Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin Donanması
Nûreddin Mahmud Zengî döneminde bahriye ile ilgili herhangi bir durum yoktu. Bundan dolayı Selâhaddîn-i Eyyûbînin, Beytülmakdis’in fethi için başlatacağı büyük savaşa hazırlık için sıfırdan bir Eyyubiye Bahriyesi kurduğunu söyleyebiliriz. Selâhaddîn-i Eyyûbî bu görevi yerine getirmek için bazı icraatlarda bulundu. Bu icraatlardan birisi de Mısır çevresindeki ormanları devletin mülkü yaparak gemiler için gerekli tahta ve keresteyi bu yoldan temin etmesiydi. Eyyûbî devletinin sonlarına kadar bu prosedür uygulanmaya devam etti. Donanmaya özel bir divan kurarak adını ‘Donanma Divanı’ koydu. El-Feyyûm bölgesinden gelen vergileri tamamen bu alana tahsis etmişti. Gemilerin üretimi için merkezler kurmuştu. İnsanları, bahriye saflarına katılmaya ve donanma gerekli gemilerin inşası için yardıma gitmeye yönlendiriyordu. Selâhaddîn-i Eyyûbî, donanmanın başına bazı önemli askerî şahsiyetleri tayin etmişti. Bunlardan biri de cesareti ve kahramanlığıyla bilinen Hüsameddin Lülü'dür. Kardeşi Adil'i Bahriye müessesesinin genel sorumlusu olarak tayin etmişti. Adil, donanmada Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin vekili konumundaydı.[13]
Hüsameddin Lülü'nün komutasında deniz donanması, kara kuvvetlerini arkadan destekleyerek Beytülmakdis’in fethinde çok büyük bir rol üstlenmiştir. Beytülmakdis’in fethi sırasında sahillerin güvenliğini temin etmiş ve Haçlı gemilerine yolu kapatarak karaya destek gelmesini engellemiştir. Birçok Fransız gemisini de rehin almışlardır.
Beytülmakdis Heyeti ve Teslim Olmayı Reddetme
Selâhaddîn-i Eyyûbî, Askalan'dan yola çıkmadan evvel Beytülmakdis’ten bir heyet ona ulaşarak anlaşma talebinde bulundu. Selâhaddîn-i Eyyûbî, Beytülmakdis’i kendilerine teslim edilmesi talebini reddeden Haçlılara öfkelenerek kılıç zoruyla da olsa orayı fethedeceği üzerine yemin etti.[14]
Bu süreçte ikinci Balian olarak da bilinen İbelinli Balian, Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye bir mektup göndererek ondan eşi ve çocuklarını Kudüs’ten almak için eman istedi. Selâhaddîn-i Eyyûbî de Haçlılar içerisinde nüfuza sahip biri olduğu için ona şehre silahsız girmesi ve orada gecelememesi şartıyla eman verdi. Ama Balian, Beytülmakdis’e varmak üzereyken yol üzerinde Heraklius ve tapınak şövalyelerinin Beytülmakdis’i korumak için hazırlandıklarını gördü. Balian'ı kendilerinin komutanı olmasını ve şehri korumada başlarında olmasını istediler. +Bunun üzerine Balian, Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye bir mektup yollayarak verdiği yemini bozduğu haberini verdi.
Balian, Beytülmakdis’in savunması için tertibatlarını yenilemeye başladı. Hıttîn Savaşı’nda çok şövalye kaybetmişlerdi ve bu büyük bir kayıptı. Bundan dolayı yaşı 15'in üzerinde olan herkese şövalyelik unvanı verdi. İngiltere Kralı II. Henry'nin Ispartalılara gönderdiği malları ve kiliselerdeki altınları da söktürerek bunları paraya çevirip yeni asker teçhizatı için kullandı.[15]
Kudüs’te çok sayıda savaşçı Haçlı askeri vardı ve birçoğu ellerinden düşürdükleri kentlerden kaçıp oraya gelmişti. Hepsi de kenti korumak istiyordu. Kenti sağlamlaştırmak için var güçleriyle çalışmaya başladılar. Kentin surlarına mancınıklar konuşlandırdılar. Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin ordusu Hicri 583 yılı Receb ayının yarısında miladi takvime göre de 20 Eylül 1187’de Kudüs'e ulaştı. Ordusunun çıkardığı gürültü ve hengâme çok kalabalık olduğunu gösteriyordu.
Selâhaddîn-i Eyyûbî beş gün boyunca şehrin etrafını dolaşarak en zayıf noktayı bulmaya çalıştı. Bu araştırmaların sonucunda; şehrin en zayıf noktasının kuzey surları olduğunu anlaşıldı. Çünkü kuzey surlarının diğer bölgelere göre uzunluğu daha kısaydı. Ayrıca kuzey surları, Haçlılar, Kudüs’ü işgal etmeye geldiklerinde saldırılarını yoğunlaştırarak şehre girdikleri yerdi. Selâhaddîn-i Eyyûbî de askerini ve mancınıklarını kuzey surlarını cepheden görecek şekilde konuşlandırdı.
Haçlıların atlıları, her gün surların dışına çıkıp akınlar düzenliyor, Müslümanlardan bazılarını şehit ediyorlardı. Hatta bu akınlardan birinde Müslüman komutan İzzettin İsa bin Mâlik'i şehit etmişlerdi. Komutan İzzettin İsa bin Mâlik'in genelde ve özelde önemli bir konumu vardı. Askerler komutan İzzettin’in şehit olduğunu gördüklerinde galeyana gelip Haçlıları surlarına kadar kovalayıp onları şehre geri püskürtmüşlerdi. Müslümanlar böylelikle surların etrafındaki hendeklere ulaşmıştı. Bir operasyonla tüm hendeği ele geçirdiler. Bölgeyi hâkimiyeti altına alan Müslümanlar surda bir gedik açmayı başarmıştı.[16]
Hezimetin eşiğine geldiklerini gören Haçlılar, komutanların bir araya geldiği bir toplantı düzenlediler. Hepsi eman isteyip şehri teslim etmek hususunda ittifak ettiler. Bir heyet göndererek bu taleplerini Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye ilettiler ama Selâhaddîn-i Eyyûbî onların bu teklifini reddetti. Bailan, kendisi için tekrardan bir eman talep etti. Selâhaddîn-i Eyyûbî bu talebi tekrardan reddetti. Artık Bailan'ın elinde sadece, çaresiz ve kaybedecek bir şeyi kalmamış kişiler gibi Selâhaddîn-i Eyyûbî’yi savaşmakla tehdit etmek kalıyordu. Bu savaşa şehirde ne kadar kadın, çocuk ve binek varsa hepsini öldürdükten sonra gireceklerdi. Ne kadar mal ve gıda varsa hepsini yakacaklardı. Ayrıca Sahre de hacerü’l-muallakı ve Mescid-i Aksâ’yı yıkmakla ve sayıları 5 bini aşan Müslüman esirleri de öldürecekleri konusunda tehdit ettiler.[17]
Selâhaddîn-i Eyyûbî, komutanlarını toplayarak onlarla istişare etti. Hepsi bu eman talebini kabul etmek konusunda ittifak ettiler. Selâhaddîn-i Eyyûbî, bu eman talebini şu şartların gölgesinde kabul etti:
- 40 gün içerisinde adam başına 10 dirhem fidye
- Kadın başına 5 dirhem
- Çocuk başına bir veya iki dirhem fidye
- Belirlenen gün sayısına kadar herhangi bir ödeme yapmayanların mülk edinilmesi
Bailan, Selâhaddîn-i Eyyûbî’den belirlenen fidye miktarını ödeyemeyecek olan fakirler için kendisi fidye ödemek istedi. Selâhaddîn-i Eyyûbî de 100 bin dinar karşılığında 7 bin Haçlının serbest bırakılacağı taahhüdünü verdi. Bu meblağ Bailan'ın mal varlığından temin edilecekti.
Kent, hicri takvime göre Receb ayının 27’si 583, Miladi takvime göre ise 2 Ekim 1187 yılında teslim edildi. Şehrin surlarına Müslümanların bayrakları asıldı.
Şehrin patriği Hirakl ve adamlarının kilisedeki hazine ve değerli eşyaları sevk edip Müslümanların gözü önünde anlaşmanın hiçbir maddesinin kilisedeki malları[18] kapsamadığı itibari ile çıkarmaları garip bir şeydi.18 Bunun üzerine bazıları Selâhaddîn'e mallara el koyması yönünde işarette bulundu. O ise bunu reddedip anlaşmaya ihanet etmeyeceğini söyledi.[19]
Ne tapınak şövalyelerinin ne de Spartalıların taşıdıkları bütün mallara rağmen Balianın fidyesini ödediği 7000 kişi dışında kalan fakirlerin fidyelerini ödememeleri ayıplanır bir durumdu. Selâhaddîn, binlerce fakir yaşlı ve zayıfı fidye almadan serbest bıraktı. Selâhaddîn geriye kalanlara da çocuk, kadın ve yaşlılara uyguladığı muameleyi gösterdi. Bağışlamanın ve ideallerin müthiş bir sahnesiydi. Bunun, Haçlıların şehre girerken yaptıkları vahşetle karşılaştırılması mümkün değildi.[20]
Müslümanlar Mescid-i Aksâ'ya yöneldi. Haçlılar altınla kaplanmış kocaman bir haçı Kubbetü’s-Sahre üzerine asmışlardı. Birkaç Müslüman kubbeye tırmandı ve haçı yerinden söküp aşağı attı. Haç yere düştüğünde Müslümanlar yeri sarsarcasına tekbir getirdiler. “Müslümanlar sevinç ile tekbir getirirken, Haçlılar ise acı ve perişanlık içinde feryat etti.[21]
Selâhaddîn, mescidin temizlenmesini emredip ona gülsuyu serpti. Müslümanlar Şâban'ın dördünde, Selâhaddîn’in de hazır bulunduğu Mescidi Aksâ'da cuma namazını kıldılar. Bütün Müslümanlar için sanki bayram günüydü. Mescid dolup taşmıştı ve Müslümanlar şöyle söylüyordu. “Bugün değerli bir gün, değerli bir lütuftur, yüce bir bayramdır. Kendisinde dualar kabul olur. Bereket iner, ibretler ile dolu bir gündür. Ne mutlu, yaşayıp bu güne tanıklık edenlere!”.[22]
Vaizler; Hicri hesapla 91 yıla tekabül eden Miladi hesapla 88 yıl sonra Mescid-i Aksâ'da gerçekleşecek ilk hutbeyi okuma onurunu elde etmek için dört gözle beklediler. Cuma hutbesi için Sultan'ın seçimi, yaşı 33 olup orada kendisinden daha yaşlı kimselerin bulunmasına rağmen Dımaşk kadısı Muhyiddin İbn Zekiyüddin’den (ö. 598/1202) yana olmuştu. Bu hutbenin en büyük önemlerinden biri de tarihçilerin onu kitaplarında aslı ile aktarmış olmasıydı.
Selâhaddîn, mescid için bir minber yapmak istedi. Ona, Nûreddin’in fethin hazırlığı için yaklaşık 20 yıl önce mescide bir minber yapıp onu Halep’e bıraktığı söylendi. Selâhaddîn, Halep'ten minberi almaları için elçiler yolladı ve onu Kıble Mescidine yerleştirdi.
Bu minber eşsiz bir sanat eseriydi. Nûreddin Zengî zamanında büyük bir marangoz topluluğu bu minberin inşasında yer almıştı. Bahsi geçen minber siyonistlerin 21 Ağustos 1969’da ateşe verdiği minberdir. Küçük parçalar dışında kendisinden geriye bir şey kalmamıştır. Bu parçalar Mescid-i Aksâ’da bulunan İslam müzesine bırakılmıştır.
Selâhaddîn, Şaban'ın 25'ine kadar Mescid-i Aksâ'da ikamet edip sonrasında Sûr şehrine yöneldi. Bu süre zarfında şehrin ve Mescid-i Aksâ'nın işlerini tertip etti.
Selâhaddîn, Mescid-i Aksâ'yı onarmaya başlayıp değerli mermer taşların ve altın parçalarının taşınmasını, Haçlıların bıraktığı resimlerin silinmesini, Kurrâ’ların tertibi ve gerekli görevlendirmelerin yapılmasını emretti. Kubbetü’s-Sahra içinde bulunan süslemeleri altın kaplı süslemelerle değiştirdi. Günümüze kadar da varlığını sürdüren, aynı zamanda bizlere Beytülmakdis’in fethini de hatırlatan birtakım nakışlar hazırlattırdı, o nakışlardan biri de Kıble Mescidi’nde bulunan mihrabın üzerine sülüs kalemi ile “Bismillahirrahmanirrahim” yazan yaldızlı mozaiktir. Bu mukaddes mihrabın ve takva üzerine kurulan Mescid-i Aksâ'nın yenilenmesini emretti. Ebü'l-Muzaffer en-Nasır Selâhaddîn, Hicri 583’te, Allah bu fethi kendisine nasip ettiğinde o Allah'tan dünyada bu nimetin şükrünü eda etmeyi mağfiret ve rahmeti ile kendisini mübarek kılmasını istiyordu.[23]
Kubbenin içinde, alt cüzün üzerinde yazılı şeride de aynı şekilde eski sülüs ile şu satırları yazdırdı: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Efendimiz, sultan, melik, yardımsever, adaletli, âlim, Selâhaddîn Yûsuf bin Eyyûb (Allah onu rahmetiyle kuşatsın) 586 yılında yüce kubbenin süslemesinin yenilenmesini emretti.”[24]
Haçlılar, kayanın üzerine mermer döşemişlerdi, bunun sebebi ise rahipler, kayadan küçük parçalar koparıp onu ağırlığınca altın ile satıyorlardı. Onlardan biri kaydan bir parçayı kendi ülkesine götürür ve onun için kilisede kalıp onu kilisenin sunağına koyardı. Efendileri de kayanın yok olmasından korktukları için onu mermer ile kapladılar ve onu korumak için etrafına çit ördüler. Selâhaddîn üzerindeki mermerin sökülmesini ve ortaya çıkarılmasını emretti fakat etrafındaki çiti bıraktı ve oraya Mushaflar getirdi ve onun için bir ‘kurrâ’ görevlendirdi.[25]
Rivayetlere göre Beytülmakdis’in zemin katı yağmalanmadı ve sakinlerine zarar verilmedi. Bilakis Selâhaddîn, Kıyamet Kilisesi’nin -Hristiyanların Kudüs’te ki esas kilisesidir- yıkılmasını öneren kişilere şiddetle karşı çıkmıştır. Selâhaddîn, ordudaki bazı topluluklara, şehir halkına karşı herhangi bir saldırı olmasını engellemek için yollarda ve şehir kapılarında dolaşmalarını emretti.[26]
Haçlıların ve Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Beytülmakdis’e Girişinin Karşılaştırılması
Birçok eski tarihçi ve günümüz tarih araştırmacıları, Haçlıların ve Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Beytülmakdis’e girişiyle ilgili farklılıkları araştırmışlardır. Aradaki fark inkâr edilemeyecek kadar açıktır. Haçlılar kan dökerek, saldırarak ve yakıp yıkarak girerken, Selâhaddîn-i Eyyûbî ise merhametle, lütufla ve saygın bir şekilde girmiştir. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin bu tavrını batılı tarihçiler bile inkâr edememiştir ve birçoğu Haçlıların yaptıklarından ötürü utanç ve üzüntülerini dile getirmiştir.
Haçlı orduları Beytülmakdis’e baskın düzenlemek için Miladi 7 Mayıs 1099’da surların etrafında toplandılar. O vakitler Beytülmakdis Fâtımîlerin elindeydi. Onlarda birkaç yıl önce Hicri 549, Miladi 1069 yılında Selçuklulardan almışlardı.
Fâtımîlerin atadığı yönetici İftiharü’d-Devle Beytülmakdis’i korumak için hazırlık yaptı fakat savunma birliği küçük kalınca Fâtımî Halifesine Haçlılarla anlaşma yapma teklifinde bulundu. Fakat Haçlı liderleri sulhu kabul etmedi ve valiye kayıtsız şartsız teslim olmayı dayattı.[27]
Hicri 492 Şaban ayının yirmi yedisi, Miladi 1099 Temmuz’un on beşine denk gelen, Haçlıların surları delip şehre girmesinden önce, kuşatma kırk gün devam etti. “Frankların Yaptıkları ve Beytülmakdis Ziyaretçiler” eserinde geçtiğine göre daha sonra şehre girdiler ve: “Adamlarımız onları takip etti… Onları katledip, öldürdüler… Çok büyük bir katliam yaşandı ve bizim askerlerimiz topuklarına kadar kanda kaldılar.”[28]
Daha sonraki Haçlı tarihçilerinin fikir birliğinde olduğu husus; Kudüs’e girişleri korkunç bir katliamdı. Teslim olanlar bile ölmekten kurtulmadı. Bizim adamlarımıza teslim olanların hepsi öldürüldü ve mâbed onların kanlarıyla dolup taştı.[29]
Teslim olanların öldürülmesi ile ilgili ihanetleri tarih boyunca dillerde kaldı. Komutanları Tankert’tan söz aldıktan sonra Mescid-i Aksâ’ya akın ettiler. Sonra herkese söz aldıklarına dair bir bayrak verdi ve fakat ona rağmen hepsini öldürdüler.[30]
Raymond’un romanında şöyle anlatıyor: “Çok güzel bir manzaraydı. Bizim adamlarımız düşmanlarımızın bazılarının kafalarını kesti, bazılarını ise paramparça edip ateşe attılar. Sokaklarda kesilmiş kafa ve ayaklar görüyordun. Ölümden kurtulanlar ise cesetleri taşımada kullanıldı”. [31]
Şehir ölülerin kanları ve cesetleriyle doldu. Sokaklar cesetlerle doluydu, hatta beş ay sonra şehri ziyarete gelen Fuşler Şarteri şöyle yazar: “Her yerde halen kötü ceset kokuları kokuyordu.” [32]
İbn Kesir, ölü sayısını yetmiş bin diye kaydeder, her ne kadar Haçlı kaynakları sayıyı bundan az verse de herkes on binlerin öldürüldüğü bir katliam olduğu ile ilgili fikir birliğindedir. Katliam tam anlamıyla bir ‘etnik’ soykırımdı. Şehirde Müslüman bırakmadılar.
Sonuç:
Selâhaddîn’in cihadı, ümmetin tarih sayfalarında önemli bir yer tutar ve onun fethi İslam tarihinde bir dönüm noktası olarak görülür. Bundan ötürü o dönüm noktasının ehemmiyetle tetkik edilip ele alınması gerekir. Özellikle İbrani Üniversitelerin Haçlıların bu tecrübesine ciddi bir önem verdiğini ve o dönemki kalıntılar ve yazma eserlerle ne kadar ilgilendiklerini öğrendikten sonra çalışma yapmamız daha da önem taşımaktadır. Onlar, o dönemde Haçlıların İslam dünyasına dini ve sömürgeci bir kisveyle gelişleriyle kendilerinin bugün Avrupa’dan bu kisveyle Kudüs’e gelişleri arasındaki uyumu biliyorlar.
Eğer diğer topluluklar kendi kahramanlarıyla övünüyorsa, biz İslam ümmeti olarak kendi kahramanlarımızla övünmeli, onların tarihini ve mücadelelerini araştırarak öğrenmeli, onların hayatlarından örnekler sunmalı ki gençler onların kahramanlıklarını örnek alsın ve onların izinden gitsin.
DİPNOT
1- İmad el-Din ibn Ak Sangur ( H.477-541/m.1084-1146)aslen Türkmen bir kabiledendir. Babası Selçuklu Sultanı Melikşah'ın icra memuruydu Musul'daki saray mahkemesinde büyüdü ve daha sonra Musul'un valisi oldu.
2- Adil Sultan lakaplı Nureddin Mahmud İbn İmad el-Din Musul'da doğdu ve babasının ölümünden sonra Halep'i yönetti ve daha sonra toprakları genişledi.
3- Stevenson: The Crusades in The East(Doğuda Haçlı Seferleri). Cambridge. London,1907, S.248
4- İbnü'l Esir el-Kamil fit tarih. Darul Kutubul İlmiyye, Beyrut-Lübnan 2003 C9, S. 154.
5- Esedüddin Şirkuh bin Şada, Kürt asıllıdır. Azerbaycan'ın bir köyünde doğdu. Nureddin Zengi'nin ordusunda kıdemli bir komutandı.
6- Hüseyin Muhsin Muhammed: el-Ceyşu el-Eyyubiyye Fi Ahdi Salahuddin (Selâhaddîn Döneminde Eyyubi Ordusu). Darü-n Naras Li-tibati Ve-neşr. Erbil-Irak 2003, S.62-65
7- Kudüs işgalinin ardından Siyonistler Haziran ayının on birinde Fas mahallesini yıktılar. Kadim şehirde yıktıkları ilk mahalle Fas Mahallesi'dir.
8- Hüseyin Muhsin Muhammed: Önceki madde S.66
9- Hüseyin Muhsin Muhammed: Önceki madde S.72
10- Hüseyin Muhsin Muhammed: Önceki madde S.94
11- Hüseyin Muhsin Muhammed: önceki madde s.106-110
12- Hüseyin Muhsin Muhammed: Önceki madde S.111-119
13- Hüseyin Muhsin Muhammed: Önceki madde S.205-209
14- İmran Mahmud Said: Tarih-ul Hurub es-Salibiyye (Haçlı Seferleri Tarihi). Darul Marifet el-Camiiyye, İskenderiye-Mısır 2004 S.137
15- Adrian Busse: Medinetü Beytil Makdis Zemenü-l Hurub-u es- Salibiyye (Haçlı Seferleri Sırasında Kudüs Şehri) Çeviri: Seyyid Ali Ulusal Çeviri Merkezi
16- İbnü'l Esi,r önceki madde, C9, S.155
17- İbnü'l Esir önceki madde, C9, S.156
18- Stevenson, Op.Cit., S.253
19- İbnü'l Esir önceki kaynak, C9, S.157
20- Stevenson, Op.Cit., S.254
21- İbnü'l Esir önceki kaynak, C9, S.157
22- İmadeddin el-isfahani: el-Fetḥu’l-ḳussî fi’l-fetḥi’l-ḳudsî. Darul Menar, Beyrut-Lübnan 2004 S.77-78
23- İmadeddin el-isfahani: el-Fetḥu’l-ḳussî fi’l-fetḥi’l-ḳudsî. Darul Menar, Beyrut-Lübnan 2004 S.211
24- İmadeddin el-isfahani: el-Fetḥu’l-ḳussî fi’l-fetḥi’l-ḳudsî. Darul Menar, Beyrut-Lübnan 2004 S.214
25- İbnü'l Esir, S.158
26- Şeyh Muhammed Mursi: Asru'l Hurub-u es- Salibiyye (Haçlı Seferleri çağı) , el-hadari littiba' (Kentsel Basım), İskenderiye-Mısır 2009 , S.373-374
27- - İmran Mahmud Said: Tarih-ul Hurub es-Salibiyye (Haçlı Seferleri Tarihi). Darul Marifet el-Camiiyye, İskenderiye-Mısır 2004 S.33
28 Şeyh Muhammed Mursi: Asru'l Hurub-u es- Salibiyye (Haçlı Seferleri çağı) , el-hadari littiba' (Kentsel Basım), İskenderiye-Mısır S.162
29- Şeyh Muhammed Mursi: Asru'l Hurub-u es- Salibiyye (Haçlı Seferleri çağı) , el-hadari littiba' (Kentsel Basım), İskenderiye-Mısır S.162
30- Adrian Busse: Medinetü Beytil Makdis Zemenü-l Hurub-u es- Salibiyye (Haçlı Seferleri Sırasında Kudüs Şehri) Çeviri: Seyyid Ali Ulusal Çeviri Merkezi S. 38
31- Adrian Busse: Medinetü Beytil Makdis Zemenü-l Hurub-u es- Salibiyye (Haçlı Seferleri Sırasında Kudüs Şehri) Çeviri: Seyyid Ali Ulusal Çeviri Merkezi S.38
32- Adrian Busse: Medinetü Beytil Makdis Zemenü-l Hurub-u es- Salibiyye (Haçlı Seferleri Sırasında Kudüs Şehri) Çeviri: Seyyid Ali Ulusal Çeviri Merkezi S.39
KAYNAKÇA
Arapça Kaynak
—ibnü'l esir (2003) el-Kamil fi ed- tarih , Darul Kutub el-ilmiyye , Beyrut-Lübnan
—İmadeddin el-isfahani: el-Fetḥu’l-ḳussî fi’l-fetḥi’l-ḳudsî. Darul Menar , Beyrut-Lübnan
—Hüseyin Muhsin Muhammed:el-Ceyşu el-Eyyubiyye fi ahdi Salahuddin(SelâhaddînDöneminde Eyyubi Ordusu). Darü-n Naras Li-tibati Ve-neşr. Erbil-Irak
—Şeyh Muhammed Mursi: Asru'l Hurub-u es- Salibiyye (Haçlı Seferleri çağı) , el-hadari littiba' (Kentsel Basım), İskenderiye-Mısır
—Abdulaziz Hamit Salih 2004 Tarih -ul Hat el-Arabi Abr el-usuri el-muteakibe (Ardışık Çağlar Boyunca Arap Hat Sanatının Tarihi) Darul Kutub el-ilmiyye , Beyrut-Lübnan
—Mahmut Sait İmran 2004 Tarih el-Hurub el-Salibiyye (Haçlı Seferleri Tarihi) Darul Marifet el-Cami'iyye İskenderiye -Mısır
Tercüme Edilen Kaynaklar
—Adrian Busse : Medinetü Beytil Makdis Zemenü-l Hurub-u es- Salibiyye (Haçlı Seferleri Sırasında Kudüs Şehri)Çeviri: Seyyid Ali Ulusal Çeviri Merkezi 2010 Kahire-Mısır
Yabancı Kaynaklar
—Stevenson(W.B.)1907, The Crusades in the east.Cambridge.London