Dil Seçiniz
İletişim Bilgileri

Balfour Deklarasyonunun 105. Yılında Filistin ve İslam Ümmeti

  • Anasayfa
  • Balfour Deklarasyonunun 105. Yılında Filistin ve İslam Ümmeti
Balfour Deklarasyonunun 105. Yılında Filistin ve İslam Ümmeti

Balfour Deklarasyonunun 105. Yılında Filistin ve İslam Ümmeti

Balfour Deklarasyonunun 105. Yılında Filistin ve İslam Ümmeti

Her olay kendisinden önceki olayın sonucu ve kendisinden sonra gelecek olayların bir nedeni durumundadır. Hiçbir şey bir anda büyümez ve bir anda yok olmaz. Her canlı ve olayın bir doğuş,  gelişme, büyüme ve nihayet ölümü vardır.

Güçlü ve birlik içerisinde olan ümmet bir gecede dağılarak yıkılmadı. Hakeza küfür ve batı dünyası da bir anda güçlenerek topraklarımızı işgal edecek güç ve kuvvete ulaşmadı. Bu Sünnetullah`ın değişmez bir kuralıdır.

Ümmet olarak bugün çektiğimiz sıkıntı ve problemlerin kaynağında yüzyıllar önce düşmanların planladığı, yürürlüğe koydukları şeytani plan ve projeler vardır.

Ümmetin bağrına bir hançer misali sokulan Siyonizm, İslam coğrafyasında sorun ve problem olarak oluşturulan Kürt sorunu ve buna bağlı olan sorunların temelinde İngilizlerin plan ve projeleri yatmaktadır. Hasta adam olarak nitelendirilen Osmanlının mirası olan topraklar masa başında cetvelle çizilmiş, bu topraklarda onlarca ulusal, aşirete dayalı küçük devletçikler kurdurulmuştur. 

Bu projelerden en önemlisi Birinci Dünya Savaşı esnasında 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Osmanlının Ortadoğu topraklarını paylaştıran Sykes-Picot antlaşmasıdır. Bu anlaşmadan ilk başta Müslümanların haberi olmamış, bir yıl sonra Bolşevik ihtilaliyle bu anlaşmadan çekilen Rusya`nın kamuoyuna açıklamasıyla ancak haberdar olmuştur. 

İkinci proje ise Sykes-Picot anlaşmasının devamı ve Siyonist işgalci devletin kurulmasına zemin hazırlayan Balfour Deklarasyonu`dur. Adını dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour`dan alan deklarasyon, Siyonist hareketin liderlerinden Baron Walter Rothschild'e 105 yıl önce 2 Kasım 1917`de bir mektup yazarak Filistin topraklarında Yahudilere bir "vatan" kurulmasını vadediyordu.

"Halksız vatana, vatansız halkı yerleştirme` parolasıyla yapılan propaganda ile dünyanın dört bir tarafından Filistin topraklarına büyük bir Yahudi göçü başlatıldı. Bu parola ile Filistin topraklarındaki insanlar yok sayılıyordu. Bu topraklar sahipsiz ve atıl olduğu ve Yahudilerin buraya sahip çıkarak ihya edecekleri anlatılıyordu. Bu proje Fransa, İtalya ve ABD`den büyük destek almıştır.

Filistin cephesinden Osmanlı güçlerinin geri çekilmesiyle Kudüs dâhil tüm Filistin,  İngiltere`nin işgaline uğradı. 1922 yılında Filistin`in İngiltere`nin mandası olduğu kabul edildi. Burada yerleşik olan Yahudilere ek olarak sürekli dışardan Yahudiler getirildi. Özellikle Nazilerin Almanyası`nda Yahudilerin göç etmesi için her yol denendi. Göç eden Yahudiler,  kurulan özel çiftliklere yerleştirilip fikri ve askeri eğitimden geçirildiler. Günlük işlerinin yanında Filistinlileri öldüren, köylerine baskın yapan Yahudi terör örgütü Haganah`ın birer militanı oldular. İngiltere`nin korumasında günden güne ekonomik ve askeri bakımdan büyüyen, Filistinlilerden binlercesini öldüren, yüz binlercesinin göç etmesini sağlayan Siyonizm devletleşme aşamasına gelince, İngiltere Manda yönetimine son verdiğini açıklayarak Filistin`den çekildi.  Ve Siyonizm 14 Mayıs 1948`de (Nekbe- Büyük Felaket Günü) devletini ilan etti.

İngiltere’nin dünyadaki hâkimiyetini ABD’ye devretmesinden sonra siyonizmin bir numaralı hamisi ve kollayıcısı ABD oldu.

Siyonist işgal rejimine her türlü desteği verdi. ABD’de ister demokrat ister cumhuriyetçi, ister beyaz ister siyahi gelen bütün başkanlar ve hükümetler Siyonist rejimini destekleyen ve hizmetinde olan birer nefer oldu.

ABD, Siyonist işgal rejiminin güvenliğini kendi güvenliği olarak gördü.

ABD’nin hâlihazırdaki Başkanı Biden’ın  ‘Eğer bir İsrail olmasaydı, çıkarlarımızın korunabildiğinden emin olmak için bir tane (İsrail) icat etmek zorunda kalabilirdik" ifadesi ve Aksa Tufanından sonra ziyaret ettiği Netanyahu’ya "Siyonist olmak için Yahudi olmanız gerekmez. Ben bir Siyonistim" şeklindeki sözleri ABD ile işgal rejimi arasındaki ilişkiyi çok iyi anlatmaktadır.

Siyonist rejimi kınamak için BM’ye gelen bütün öneri ve tasarılar ABD tarafından veto edildi.

Siyonistlerin son bir aydır Gazze’ye yönelik soykırımının durdurulması için BM’ye gelen bütün öneriler ABD tarafından red edildi.

Her yıl milyarlarca dolar tutarında askeri yardım etmeye devam ediyor. Kimseye satılmayan, verilmeyen son teknolojik silah ve ekipmanlar Siyonist rejime verilmekte.

İslam coğrafyasında Siyonist rejime tehdit unsuru olabilecek ne sağcı ne solcu ne de İslami bir devlete izin verilmedi. Irak, Suriye, Yemen, Libya, Sudan… devlet olarak tasfiye edildi. Mısır, Tunus, Suudi Arabistan, Ürdün, BAE, gibi ülkelerin başına da kendi emirlerine itaat eden idareciler ve aileler getirildi.

7 Ekimde Filistin İslami Direnişinin Gazze’de başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu sonrası ABD Başkanı Biden’in Filistin’e gelmesi, en gelişmiş uçak gemilerinin aralarında olduğu savaş filolarını Doğu Akdeniz’e göndermesi, acil yardım olarak 6 milyar doların ardından ABD Temcilciler Meclisinin yıldırım hızıyla 14.3 milyar dolarlık yarımın onaylaması, ABD’nin işgal rejimine bakışını göstermektedir.

105 yıl önce Balfour Deklarasyonu ve Manda yönetimi ile Filistin topraklarında Siyonist devleti kuran İngiltere, zihniyet olarak hiç değişmedi.  

Aradan yüzbeş yıl geçmesine ve büyük acılar yaşanmasına rağmen ne İngiltere ne de ABD pişman olmadı, yaptıklarını telafi etme yoluna gitmedi. Aksine gurur duydular. Balfour Deklerasyonu’nun yüzüncü yılında İngiltere başkanı Theresa May, "İsrail devletinin kurulmasında sahip oldukları rolden dolayı gurur duyduklarını ve Balfour Deklarasyonu'nun 100'üncü yıl dönümünü gururla kutlayacaklarını"  ifade etmişti.

Balfour Deklerasyonu’nun üzerinden tam 105 yıl geçti. Bundan sonraki süreçte Batı’dan hangi güç ve ülke öne çıkarsa çıksın, Siyonist rejimi desteklemeye devam edecektir. Çünkü, Siyonist rejimin varlığı İslam ümmetine saplanmış bir hançerdir. Bu hançer durdukça İslam ümmeti arasında fitne, kaos ve savaşlar eksik olmayacaktır. Bu da Batı’nın dünya hakimiyetinin devamını sağlayacaktır.

İslam ümmetinin işgal rejimini yerinden söküp atması, aynı zamanda Batının da bu topraklardan atılması ve ümmetin özgürlüğüyle sonuçlanacaktır.